Hepsi son birkaç haftada oldu. Rus Devlet Başkanı Putin ile Çin Devlet Başkanı Şi bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşme, tarafların birbirine daha fazla destek vereceği şeklinde yorumlandı. Hatta Amerikalı yorumcular, artık Çin ile Rusya'nın ABD'ye karşı bir ittifak kurmaya başladığını dahi iddia etti.
Ardından Çin, Suudi Arabistan ile İran arasında arabuluculuk işine soyundu. Çin'in dünya siyasetine yaklaşımının nasıl dönüşmeye başladığına dair ilginç bir görüntü. Çin, İran'la zaten ilişkilerini yakın tutmaya özen gösterirdi. Ancak son yıllarda bu denklemin için Suudi Arabistan'ı da dâhil etmek istiyor. Çünkü Çin, enerji kaynaklarının istikrarına bağlı bir ülke. Ama bunu yaparken de özellikle Suudi Arabistan'da, ABD'nin "arka bahçesine" girmiş oldu. Zaten hemen ertesinde CIA direktörü apar topar Riyad'a geldi ve Suudlu yetkililerle görüşerek Suud'un Çin ile kurduğu ilişkiden duydukları rahatsızlığı dile getirdi.
Dahası da var. Çin Devlet Başkanı Şi ile Macron da görüştü. Ardından da ABD'nin küresel siyasetteki konumunu sorgulayan ve Çin ile daha yakın ilişkiler geliştirmeyi savunan bir açıklama yaptı. Dünyanın diğer ülkelerinden bu tür açıklamalar duyarsınız ama Avrupa'nın içinden böylesi sesler pek yükselmez. Macron gerçi çok tutarlı bir aktör sayılmaz. Ama genel itibarıyla Fransa'nın ruh hâlini de yansıttığını söyleyebiliriz.
İki gün önce de Güney Amerika'dan bir ses yükseldi. Brezilya Devlet Başkanı Lula Da Silva, uluslararası ticarette Amerikan Doları'nın egemenliğini sorgulayan ve yerel paralarla ticaret yapılması gerektiğini dile getiren bir açıklama yaptı. Dikkat ederseniz bu zaman kadar böylesi açıklamalar Türkiye ile Rusya'dan gelirdi ancak Brezilya gibi aktörler nadiren bu tür açıklamalara cesaret edebilirdi. Lula ile beraber Brezilya'nın yine ABD'yi sorgulayan bir yaklaşıma geçiş yaptığını görebiliyoruz.
Ama çok daha ilgincini söyleyelim. Netanyahu ile Biden arasında öylesine bir gerilim yaşanıyor ki, İsrail-ABD ilişkisi tarih boyunca hiç bu kadar gerilimli olmamıştır. Biden, Netanyahu'yu yargı düzenlemeleri nedeniyle açıktan eleştiriyor. Netanyahu bunu içişlere müdahale olarak görüyor. Hepimiz biliyoruz ki, ABD aslında İsrail'i Rusya ve Çin ile ilişkileri nedeniyle sıkıştırıyor.
İsrail, Suriye hava sahasını kullanabilmek için Rusya ile ilişkileri bozmaktan yana değil. Ukrayna'da bile açıkça Rusya karşıtı bir konuma sürüklenmedi. Dahası İsrail, Çin'le de "kuşak yol" projesi üzerinden özel bir ilişki tesis etmeye çalışıyor. Bu nedenle de ABD özellikle Netanyahu'dan rahatsız.
Son birkaç hafta içindeki olayları böyle peş peşe sıraladığınızda karşınıza ilginç bir manzara çıkıyor. Çin uluslararası siyasette etki alanını genişletici adımlar atmaya karar vermiş gibi görünüyor. Bu da sadece Amerikan karşıtlarını değil Amerika'nın klasik müttefiklerini dahi etkileyecek noktaya kadar gelebilir.
ABD öfkeli. Türkiye örneğinde olduğu gibi herkesi tehdit etmeye devam edebilir. Ama gün geçtikçe ürkütücülüğünü yitiriyor. Dahası bu dille müttefiklerini iyice yabancılaştırıyor. Her şeyin bir bedeli olduğu gibi ABD'nin müttefiklerine destek ve güven vermeden karşılık beklemesinin de bir bedeli oluyor. Müttefikleri kendilerine yeni ortak arayışlarına başladı bile.