Ortada bir kriz varsa sündüre sündüre konuşuyoruz ama başarının hikayesi maalesef hak ettiği değeri görmüyor. Doğu Akdeniz'den bahsediyorum. Bir dönem çok kimsenin neredeyse bütünüyle dışlandığımızı düşündüğü Doğu Akdeniz paylaşımında döndük dolaştık Türkiye'nin dışlanamayacağını görmüş olduk. Amerikalıların Eastmed boru hattı projesine destek vermeyeceğini açıklanmasının ardından Yunan tezi bütünüyle sahneden çekildi diyebiliz.
Zaten proje sadece Türkiye'yi ilgilendiren kısmıyla değil birçok başka yönüyle de oldukça sorunluydu. Bütün Doğu Akdeniz'i baştan sona denizin altından kat edecek bir boru hattı projesi hiçbir zaman verimli bir alternatif olmadı. Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi dışında kıyıdaş ülkeler için de tercih edilebilir değildi. Ancak herkes Amerika'nın takınacağı tavra göre pozisyon alma niyetinde olduğundan uzun süre varlığını korumuştu. Genel beklenti hep ABD ve AB'nin Yunanistan'ı öyle veya böyle destekleyeceği yönünde olduğundan kıyıdaş ülkeler de destekliyordu. Amerika projeye destek vermeyeceğini açıkladıktan sonra herkesin pozisyonu değişmeye başlar. Mısır ve İsrail başta olmak üzere bölge ülkeleri de Türkiye'nin olmadığı bir bölüşüm hesabının tutmayacağını artık çok net biçimde görüyor.
Tabii ki bu sonuca öyle kolayca ulaşmadık. Başarı havadan da gelmedi. Aksine Türkiye neredeyse herkesi karşısına almak pahasına olsa da kararlı bir Doğu Akdeniz siyaseti izledi. İçeride ve dışarıda Türkiye karşıtlarıyla boğuştu. Libya ile ikili bir anlaşma yapıldı. Ve bu anlaşma Türkiye'nin askeri kapasitesiyle korundu. Hem donanma Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin iradesini sorgulayan hareketliliği engelledi hem de Libya'da çetin bir mücadele verildi.
"Doğu Akdeniz'de Türkiye yok" diyenler, "ne işimiz var Libya'da" diyenler utanır mı bilmem ama ülkemiz adına büyük bir başarı. Siyasi irade ve askeri kapasitesinin birleşimi sayesinde Türkiye geleceğini ipotek altına almaya çalışanlara karşı büyük bir zafer kazandı. Azıcık Yunan basınını takip edecek olursanız neyi kast ettiğimi anlarsınız. Yunan basınında "hükümet tarihi bir şansı kaçırmakla" suçlanıyor. Biz ise sanırım olayın önemini ve boyutunu maalesef yeterince konuşamadık bile.
Bir tuzak bozuldu ve şimdi herkes Türkiye'ye bakmak zorunda kaldı. İsrail çok uzun süredir bir çözüm için sabırsızlanıyor. Mısır da benzer bir durumda. İşte böylesi şartlar altında sanırım yeni anlaşmalar bekleyebiliriz.
Bence Türkiye tam da şimdi birkaç karşı hamle üretebilirse Kıbrıs dahil tüm Doğu Akdeniz konularında bir daha kolay kolay çıkartılamayacak çiviler çakma şansına sahip. Öncelikle ikili anlaşmalar yapılabilir. Libya'da çizilen harita başta İsrail ve Mısır'la da çizilirse ve ardından bu anlaşmalar çok taraflı bir projeye dönüştürülebilirse Doğu Akdeniz'deki münhasır ekonomik bölge sorunu Türkiye lehine tarih olur.
Konuya sadece enerji kaynakları üzerinden bakmayın. Kıbrıs'ı da Ege'yi de Türkiye'nin Avrupa ile kuracağı yeni ilişki biçimini de doğrudan etkileyecek bir yolun başlangıcı Doğu Akdeniz'de inşa edilebilir. İpin ucunu daha doğrusu iplerin ucunu yakaladık. Şimdi yavaş yavaş ve teker teker çekmek lazım.