G-20 toplantısı İtalya'nın başkenti Roma'da yapıldı. Dünya siyasetinin önde gelen liderleri iki gün boyunca yoğun bir diplomasi yürüttü. Bizim ülkede gözler doğal olarak Erdoğan-Biden görüşmesine odaklanmış durumda ama G-20 Zirvesi'nin tabii ki çok başka anlamları da var.
Dünya siyaseti son derece karmaşık ve belirsiz bir görüntü veriyor. Belirsizlik artış gösterdikçe de küresel sorunlar doğrusal bir orantıyla artıyor. Toplantıya katılan her ülke liderinin konuşmalarında küresel çözüm dileklerini duyabilirsiniz.
Pandemi'den tutun da uluslararası göçe kadar, uluslararası terörden tutun da iklim değişikliklerine kadar dünyanın birçok sorunu küresel ölçekte sorunlardır. Dolayısıyla bunlara dair çözüm arayışının da küresel platformlarda ortak faydayı önceleyen yaklaşımlar gerektiğini hepimiz görebiliyoruz. Dolayısıyla da uluslararası kurumların kullanılması gerektiğini anlayabiliyoruz. Ama bu kurumların harekete geçirilebildiğini söylemek kolay değil. Çünkü zaten bugün yaşanan küresel sorunlar, mesela pandemi sürecinin yönetilememesi, Dünya Sağlık Örgütü gibi kurumların işlememesiyle ilgilidir. Yani aslında sorunun kendisidir.
Eğer G-20 toplantılarını böylesi bir uluslararası kurum örneği olarak görüyorsanız yanılırsınız. G-20 bir diplomatik zemindir ama uluslararası kurum fikrinden oldukça faklıdır. Hatta G-20 tipi zirveler uluslararası kurum fikrinin tam tersinden bir alternatifidir diyebilirsiniz. Uluslararası kurumların arkasındaki asıl mantık küresel sorunlara ortak fayda etrafında küresel çözümler bulmaktır. G-20 tipi diplomasi zirveleri ise küresel sorunlara karşı her ülkenin kendi öncelikleri çerçevesinde pazarlık etmeye geldiği müzakere zeminleridir. Sonuçta ortak bir yaklaşım da çıkabilir ama asıl mantığı küresel fayda, küresel adalet falan değildir. 19. yüzyıldaki Avrupa Uyumu tarzı bir düzeni yansıtmaktadır. Büyük güçlerin temsil edildiği ve birbirlerini dengeledikleri, küresel barış, adalet ve işleyiş arayışının ikinci plana itildiği bir düzen.
G-20 bu haliyle dünya siyasetinin eğilimine çok iyi bir örnek oluşturuyor. Uluslararası kurumlar zayıfladıkça liderlerin G-20 gibi toplantı zeminlerine olan ilgisi artış gösteriyor. Tabii ki ortak tartışmalar da yapılıyor. Fakat asıl işleyiş ikili görüşmelerde. O yüzden de kim kiminle görüştü meselesine bu kadar kafa yoruyoruz.
Ben bu yeni şartları çok rahatsız edici bulanlardan değilim. En azından Türkiye için ciddi faydaları olabilir. Batılı ülkelerin hakimiyetindeki uluslararası kurumlar hem Batılı ülkelerin bir blok haline gelmesini sağlardı hem de bu blok Türkiye gibi hep kenarda tutulan ülkelere karşı bir baskı aracı haline gelirdi. Türkiye AB'ye girmeye çalışan ve bu nedenle de ABD desteği için koşuşturan fakat hep belli mesafede tutulan bir ülkeydi. Türkiye tek başına tüm Batı bloğuyla müzakere yapmak zorundaydı. Şimdi her koyun kendi bacağından asılıyor. Ve Türkiye bir blok yerine her ülkeyle tek tek görüşüyor. Diğerine oranla çok daha avantajlı bir durum diyebilirim.