On büyükelçinin Türkiye'nin egemenlik haklarına karşı gösterdiği küstah tavır son derece rahatsız edici. Ama onları Türkiye'de savunmaya gayret eden Türk vatandaşlarının hâli daha da vahim. Dikkat ederseniz bunların birçoğu kelli felli adam cinsinden. Aralarında eski cumhurbaşkanı bile var. Tabii ki her vatandaşın kendine has dış politika görüşü olabilir. Buna kimsenin bir şey dediği yok. Ancak iş siyasi mesaj vermeye gelince herkesin ne mesaj verdiğine de dikkat etmesi gerekir.
Bir de CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı var. Her zaman olduğu gibi bu süreçte de Türkiye'yi eleştirmiş. Sadece eleştirmekle de yetinmemiş. Yine Türkiye karşıtlarıyla saf tutmuş. İfadeleri aynen şöyle: "Kimse Türkiye'nin içişlerine karışmamıştır, karışamaz. İnsan hakları bu devirde hiçbir ülkenin iç işi değildir. Osman Kavala ile ilgili durum AİHM'nin kararıdır. Bunu uygulamak anayasamızın gereğidir. 10 büyükelçi dostça bu yükümlülüğümüzü hatırlatmışlardır. Anlayana!"
Biz anladık da kendisi pek anlamış gibi görünmüyor. Bu devirde, her neyse o devir, insan hakları kimsenin içişleri olamazmış. Ne güzel iş. Biz bu edebiyatı çok gördük. Batılı ülkeler işlerine gelen her türlü meseleyi insan hakları konusu yapar. Birçok ülkenin içişlerine bu yolla doğrudan veya dolaylı müdahale eder. Savaş bile açar. Diyelim ki, sayın emekli büyükelçi bütün bunları bilmezden geliyor. Bari en azından Batılı ülkelerin benzer meseleleri kendi içinde nasıl yaklaştığına bir bakıversin.
Neden bazı insanlar kendini hep Türkiye'nin yanında değil de başka ülkelerin yanında konumlandırır? Buna dair piyasada dolanan açıklamaların birçoğu, dönüp dolaşıp bu insanların Batı'ya çalışan ajanlar olduğu fikrini işliyor. Elimde herhangi bir belge olmadan kimse hakkında bu tür yargılara varamam. Düşünürüm ama pek söylemem. Bu işin mekanizması da nasıl çalışır çok bilmem.
Ama bence daha ciddi bir sorunumuz var. Bu tiplerden bir kısmı, kendilerine zarar vermek pahasına da olsa Batılı ülkeleri savunmakta ısrar ediyor. Yani tavır hiç de rasyonel değil. Bir siyasi aktör çıkıp kendi kişisel müktesebatının hepsini ateşe verecek kadar açıktan Batılı ülkelerin gönüllü savunuculuğunu yapıyorsa bu sadece profesyonel bir iş akdinin sonucu değildir. Amatör bir hevesle ilgilidir. Yani bu kimseler satın alınmış birer kukladan çok Batılı ülkelere gerçekten ezik bir hayranlık duyan ve Türkiye'nin de aynı hisse sahip olmasını bekleyen kimseler gibi geliyor bana.
Zaman zaman karşılaşırsınız. Üç beş aylığına Erasmus için Avrupa'ya giden bir genç öğrenci, Avrupa'ya dair yarım yamalak bir kişisel tecrübeyle fakat devasa bir hayranlıkla döner. Hep ona benzetirim bu tür Batı hayranlığını görünce.
Diyebilirsiniz ki, bu insanların Batı'yla ilişkisi öyle yarım yamalak değil. Aksine Batı'yı görmüş tipler. Haklısınız. Ama insanın mayası bu topraklarda yoğrulmadığı müddetçe Batı hakkında ne kadar bilgi sahibi olduğunun bir önemi yok. Türkiye ve onun temsil ettiği değerlere kin ve nefret taşıyanlar, kendilerini buralıdan çok oralı hissediyor. İşte bu zihni kopukluktur. Bedeni burada ama zihni orada.
Neyse ki, Erdoğan Batılılarla anlayacağı dilden konuşuyor. Ben bu yazıyı tam bitirmişken, büyükelçilerin geri adımı geldi. Buradaki yandaşları için büyük yıkım olsa gerek. Önce Batı öğrenecek, sonra siz. Siyasi irade işte budur. Hepinize geçmiş olsun.