27 Mayıs 1960 bu ülkenin kara bir lekesi, Cumhuriyet tarihimizin ilk darbesidir. Yaşattığı acılar ve katlettiği seçilmişler acı bir anı olarak zihnimizde duruyor. Ancak bu işin sadece tek bir yanı. Maalesef bıraktığı iğrenç mirasla hala boğuşuyoruz.
27 Mayıs sadece bir darbenin adı değil. Aynı zamanda darbeleri normalleştirmek isteyen zihniyetin de doğuşudur. Bilen bilir. 27 Mayıs bu ülkede uzun yıllar bir devrim olarak kutlatılmıştır. Seçilmişlerin önünü kesecek bir sistemin kurumsallaştırılmış halidir.
Çünkü bu halk başıboş kaldığında gidip her seferinde Adnan Menderes gibi isimleri desteklemektedir. Öyleyse başbakanların iktidarı sınırlandırılmalıdır. Sözüm ona seçme özgürlüğü var ama seçilenlerin devleti yönetme gücü yok. Başbakanlar devletin işini gören fakat devletin işine karışamayan aktörler haline getirildi. Sivil ve asker bürokratlar devlete bütünüyle hakimdi. Dahası medya gibi topluma ait olması gereken kurumlar bile düzenlendi. Gazete sahipleri, köşe yazarları dahi darbeci zihniyetin tezgahına hizmet etti.
Aslında o tarihten bugüne biz hala bu sistemin hastalıklarıyla boğuşuyoruz. Menderes'ten sonra birçok deneme oldu. Ancak hiçbiri bu sistemi yıkmayı beceremedi. Başbakanlar hep ölüm tehdidi altında iş yaptı. AK Parti döneminde bile birçok darbe teşebbüsü atlattık.
En son 15 Temmuz darbe girişimi esnasında hep aynı şeyler geldi aklıma. Bakmayın ideolojik farklılıklarına. Bunların hepsi 27 Mayıs'ın çocuklarıdır. FETÖ'cüsü de 28 Şubatçısı da. Darbeyi normal gören ve seçim dışındaki yollara tevessül edenlerin hepsi akrabadır. Zihinleri 27 Mayıs tecrübesiyle şekillenmiştir. Ve maalesef bunların sayısı da az değildir.
Bakın 28 Şubat'ın Genelkurmay Başkanı bugün toprağa veriliyor. Arkasında milyonların ahı var. Bildiğim kadarıyla bu toplumda zarar verdiği insanlardan özür bile dilemedi. Helallik almadı. Halbuki en basitinden yüzbinlerce insanın üniversite hayatına mal olmuş sorumluların başında geliyordu. Onun yüzünden istediği eğitimi alamayan ve hayatlarını istediği gibi kurgulayamayan insanlar şimdi arkasından bakıyor. Ve sanırım hiçbiri haklarını helal etmiyor.
Evet 28 Şubat 1000 yıl sürmedi. Evet kurmaya çalıştığı düzeni bu millet birkaç yılın içinde çökertmeyi başardı. Fakat o esnada kaybolan hayatlara ne demeli? Kim verecek bunların hesabını? 28 Şubat ülkedeki gençliğe vurulmuş bir darbedir. Pırıl pırıl gençler hayatlarının en kritik günlerinde üniversitelere alınmadı. İşte bu adamlar sadece bu gençlere değil ülkenin geleceğine de büyük hasar verdi.
Bugünün şartlarında bu ülkede hesabını ancak bu kadar sorabildik. Ancak ebedi alemde darbecilerin hepsi ağır hesap verecek.