Soğuk Savaş'ın bittiği günden bu yana salgın hastalıkların en önemli güvenlik sorunlarından biri olacağı söylenir. Bu mantığa göre insan hayatına yönelik tehditler artık sadece devletler arası çatışmalardan değil devlet altı ve devlet üstü düzlemden kaynaklanır. Mesela sivil savaşlar devletler arası değil devletler içi bir sorundur. Veya salgın hastalıklar, uluslararası göç ve çevre sorunları da devlet üstü sorunlar olarak görülür. Bu nedenle devletlerin tek başına bu tür sorunlarla baş edemeyeceği küresel kaynaklı sorunlarla ilgilenmek için küresel işbirliği yöntemlerinin geliştirilmesi gerektiği söylenir.
Bu iddialar kâğıt üstünde doğru gibi görünse de gerçek hayatta işler liberal teorinin beklentilerine göre ilerlemiyor. Virüs gerçekten tüm dünyaya hızla yayılıyor fakat mücadele ortaklaşa verilmiyor. Aksine her ülke kendi başının çaresine bakma eğilimi gösteriyor. Sınır kapıları kapanıyor. Devlet düzenleyici ve koruyucu bir kurum olarak devreye giriyor. Küresel ve sınıraşan örgütlerin etkinliği yok denecek kadar az. Dünya Sağlık Örgütü veri ve tavsiyeler sunmanın ötesinde bir iş yapabilmiş değil.
Sorunun küresel ölçekte olması çözümün de küresel ölçekte gerçekleşeceği anlamına gelmiyor. Aksine her kriz gibi bu da sıfır toplamlı bir oyun olarak görülüyor. Bu nedenle sorun küresel olsa da çözüm devlette aranıyor.
Devlet ve siyaset bu işlerin düzenlemesinde başarısıyla fark yaratacak. Krizi en hafif haliyle atlatanlar diğerlerine orana daha az zarar görecek. Bu noktada iki farklı eğilim ortaya çıktı. Bir yanda özellikle sağlık sektöründe devlet kapasitesi yüksek olan ülkeler hızla devlet düzenlemelerini ve örgütlenmelerini sahnelerken devlet kapasitesi düşük olanlar uzun süre hareketsiz kaldı. Hayatın her alanını düzenleyen Çin devleti virüs ilk kendi topraklarında çıkmış olmasına rağmen bütün devlet mekanizmasını harekete geçirerek çok sıkı tedbirlerle mücadelede büyük yol kat etti. Öte taraftan sağlık sektörü bakımından devlet kapasitesi zayıf olan ülkelerde sürecin nasıl geçeceği ciddi endişe konusu. Mesela sigorta sisteminin çok pahalı olduğu Amerika'da virüsün nasıl kontrol altına alınacağını bilemiyoruz. İngiltere halihazırda mücadele etmek yerine teslim olarak bağışıklık kazanmayı tercih etti. Gerçi bu bir tercihten ziyade zorunluluk gibi görünüyor. Çünkü İngiltere'deki sağlık sektörünün sorunları da etkin tedbirler alınmasını ciddi anlamda kısıtlıyor. Türkiye'nin şansı ise sağlık sektörüne yıllarca yapılan yatırımdan kaynaklanıyor. Son 25 yıldır devasa yatırımlar yapıldı. 30 yıl öncesinin sigorta ve sağlık sistemi olsaydı Allah muhafaza büyük felaketler yaşayabilirdik. 25 yıllık yatırımlar, hükümetin hızlı karar alma ve sorumlu yaklaşımıyla da birleşince küresel bir sorun yerel kaynaklarla baş edilebilir hale geldi. Şehir hastanelerinden eksiksiz sağlık sigortası reformuna kadar her yönüyle hazırlıklı olan Türkiye inşallah bu krizden en az etkilenen ülkelerden biri olacaktır.