Türkiye ve Avrupa arasında çok başarılı bir işbirliği yapmak mümkün. Eğer gerçekten göçmen meselesini doğru düzgün idare etmek istiyorlarsa, gerçekten insan haklarına ve yaşam güvenliğine zerre kadar sadakatleri varsa, eğer gerçekten Avrupa Birliği fikrini kurtarmak istiyorlarsa, eğer gerçekten Rusya'yı en azından bazı bölgelerde dengelemek istiyorlarsa Türkiye'nin uzattığı eli tutmaları gerekir.
Çünkü Türkiye baştan beri bu işi ortak bir tavırla çözmenin peşinde. Avrupa'yı mültecilerle cezalandırmak kimsenin işine gelmez. Mülteci akını sonrasında paramparça olacak bir Avrupa hayal etmiyoruz. Aksine bir denge unsuru olarak Avrupa'nın aktörleşebilmesini bekliyoruz. Avrupa'nın aktör haline gelebilmesini sağlayacak yegâne araç ekonomik kapasitesidir. Mültecilerin Suriye'ye geri dönüşlerini sağlayacak projelere adamakıllı destek verecek olursa hem Türkiye kazanır hem de kendileri. Böylece Rusya'nın Suriye'deki coğrafi ve askeri etkinlik alanı da insani bir müdahaleyle sınırlanmış olur.
Avrupa ya bu krizi fırsata çevirecek ya da kafasını kuma gömmeye devam ederek kendi sonunu bekleyecek.
Mülteci krizi ahlaki olarak çöküntüyü gözler önüne serdi. Ama bu iş burada kalmaz. Gerçek bir mülteci akını tüm Avrupa ülkelerinde hem toplumsal hem siyasal sarsıntılara neden olur. Zaten yabancı karşıtlığı ve aşırı sağ yükselişte.
Göçmenler bu ateşi daha da alevlendirecek olursa bırakın Avrupa Birliği fikrini yaşatmayı Almanya gibi ülkelerde dahi aşırı milliyetçi tepkiler ve yine bunların doğuracağı karşıt tepkiler Avrupa siyasetini rehin alır. Dış politikada bütünüyle hareketsiz bırakır. İçeride kutuplaşmayı doruğa çıkarır.
Fakat Avrupa maalesef pek ışık saçmıyor.
Böylesi pozitif adımlar atabilmesini engelleyen ve onu hareketsiz bırakan iki temel sorun var. Birincisi zihni bir sorun. Ancak belli şoklarla aşılabilir.
Avrupa 70 yıllık bir uykudan uyanma sıkıntısı yaşıyor. Amerikan koruması altında tembelleşen, diplomasi ve siyaseti gerçek anlamda unutan Avrupa'nın sarsılıp kendine gelmesi gerekiyor. Mülteci akını bunu sağlayabilir belki ama Avrupa hâlâ o zihni dönüşüm cesaretini gösteremiyor.
İkincisi daha ciddi bir sorun. Avrupa'daki bölünmüşlük ve liderlik sorunu kurumsal bir mesele.
Zihni olana göre dönüşmesi çok daha zor. Avrupa kurumları ve siyaseti öylesine hantal ve öylesine bölünmüş ki, tek bir stratejik plan çerçevesinde toplanması imkansıza yakın. Merkel dışında lider kalmadı. O da gidici. Macron'u kimsenin ciddiye aldığı yok. Lokomotif görevi gören siyasetçilerin yokluğunda Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri Batı Avrupa ülkeleriyle Güney Avrupa ülkeleri de kuzey Avrupa ülkeleriyle farklı çıkarlara inanır hale geldi. Ortak pozisyon inşa edebilecek bir liderlik olmayınca kurumlar da harekete geçemiyor.
Bu nedenle Avrupa Türkiye'nin teklifini doğru bulsa da hatta bu yönde taahhütlerde bulunsa da hareket etme kabiliyeti bu kadar sınırlıyken çok ümitli olmak doğru değil. Sıkışmadan ve gerçek bir şokla karşılaşmadan zor. O nedenle Avrupa taahhütler verse bile üzerindeki baskının devam ettirilmesi gerekecek.