Ülkemizin ve dünyanın gündemi malum. Ama hep kötü haberler ve krizlerle uğraşacak değiliz. Tüm olan bitenin arasında çok sevindirici gelişmeler de var. Benim için bunların başında geçtiğimiz Perşembe günü açılan Millet Kütüphanesi geliyor. Görkemli bir bina ve muazzam bir katalog ortaya çıktı. Eminin daha da gelişecek ve Türkiye'nin en önemli ihtiyaçlarından birini karşılayacak.
Eğitim üzerine onca laf edilir ama eğitimin temellerinden olan kütüphaneler konusu nadiren ele alınır. Maalesef bu zamana kadar kütüphanelerimizin durumu pek parlak değildi. Kıyas olması için söyleyelim. Mesela Amerika'da herhangi bir üniversitenin kütüphanesinde şöyle kabaca bir katalog taraması yapın bir de bizim ülkedekilerle karşılaştırın. Yeni kurulmuş olanları ve küçük vakıf üniversitelerini zaten hiç söylemiyorum. En büyüklerinde bile aradığınız kitapları nadiren bulabilirsiniz. Allah'tan son dönemde internet sayesinde birçok akademik dergiye ulaşım mümkün hale geldi ama gerçek kütüphane dediğimiz şey içinde çok eser barındıran yer demek değildir. İyi bir kütüphane ulaşamadığınız eserin kalmaması demektir. Bu da milyonlarla ölçülen sayılarda kitapların bulunduğu bir katalog anlamına gelir.
Ülkemizdeki kütüphanelerin içler acısı haline bir örnek vereyim. 2006 yılında Koç Üniversitesi'nde yüksek lisans öğrencisiyken çok temel bir kitaba ihtiyacım oldu. Kenneth Waltz'un 1979 basımı Theory of International Politics kitabı. Bilmeyenlere söyleyeyim. Uluslararası İlişkiler alanının hiç tartışmasız en merkezi kitabıdır. Çünkü alandaki bütün teorik tartışmalar bu kitaba referansla yapılır. Ama bir de ne göreyim. Bu kitap o tarihlerde Türkiye'nin sadece iki kütüphanesinde vardı. Nasıl yani? Gerçekten mi? Evet. Peki ülkemizde bu kadar uluslararası ilişkiler bölümü ve bu kadar uluslararası ilişkiler profesörü vardı. Bunlar ne okumuştu acaba? Cevap basit. Sanırım birçoğu okumadı. Ben de Amerikalı bir hocadan istedim. Sağ olsun. Getirdi. Ben de bir kopyasına erişmiş oldum.
O gün bu gündür düşünürüm, bu insanlar ne okudu diye. Ülkemizde eğitimin kalitesi üzerine tonlarca laf söyleniyor ya. Bırakın o lafları. Bu ülkede daha eğitimin altyapısı bile yeni kuruluyor. Gerçek bir kütüphaneye bile yeni kavuşuyoruz. İlk, orta ve lise okul binalarımız 20 yıl öncesine kadar yıkılmak üzereydi. Öğrenciler üçer dörder kişilik sınıflarda okurdu. Üniversite sayısı ülke nüfusunu karşılayamayacak seviyedeydi. Hal bu iken kaliteli eğitim beklemek boş laftan ibarettir. O işler öyle değil. Uzun yıllar boyunca yatırım yapacak, altyapıyı kuracaksınız sonra bu altyapıda verilen zayıf eğtimde nesiller boyunca doktoralı adamlar yetiştireceksiniz. Bunlar alanlarının en azından temel kitaplarını okuyacak. Ondan sonra ancak üretmeye başlayacak.
Gerçekçi bir eğitim reformu işte böyle olur. Kampüs, kütüphane, derslik yapmadan doğru düzgün öğretim elemanı yetiştiremez, doğru düzgün araştırma yapamazsınız. İşte bu nedenle herkesin boş konuşmak yerine öncelikle gerçekle yüzleşmesi sonra bu tür altyapı çalışmalarına destek olması gerekir.