Türkiye'nin son 15 yılda savunma sanayiinde kat ettiği mesafe göz ardı edilemez. Yerli üretim yüzde yirmiler seviyesinden yüzde 68'e kadar çıktı. Milli piyade tüfeği üretmeyen bir ülkeydik. Şimdi ATAK helikopterlerinden savaş gemisine kadar en karmaşık sistemleri üretebiliyoruz. İHA/ SİHA sayesinde binlerce askerin haftalarca sürede arama tarama faaliyeti yapacağı bölgeyi saatler içinde tarayabiliyor, teröristlerin kırsalda dolaşımını engelleyebiliyoruz. Hatta artık bu silahlarımızı ihraç edecek konuma bile geldik.
30 yıl önce hayal dahi edemediğimiz birçok donanımı kendi imkanlarımızla elde edebiliyoruz. Dışa bağımlılığımız azaldıkça otonom dış politika kabiliyetimiz de güçleniyor. Artık İsrail'in Heron'larına inanmak zorunda değiliz. Aynı fiyata 6 tane insansız hava aracı üretebiliyoruz. Terörle mücadelemizde veya Suriye'ye yönelik operasyonlarımızda büyük oranda yerli mühimmat kullanır hale geldiğimiz için kendi başımıza operasyon kararı alıp uygulayabiliyoruz. Terörle savaşırken Almanya'nın mühimmatı kestiği günler geride kaldı. Hâlâ almamız gereken uzun yollar dönmemiz gereken kritik dönemeçler var. Ancak şimdiye kadar kat ettiğimiz yol gurur verici.
Ülkede böylesine teknik sıçramalar yaşanırken maalesef bu konunun bilgisini yeterince üretebilmiş ve toplumsallaştırabilmiş değiliz. Konu hamasete alet edilemeyecek kadar önemli göz ardı edilemeyecek kadar gerçek. Keşke daha fazla teorik tartışma konusu yapılsa ve Türkiye'nin savunma sanayiindeki gelecek vizyonu farklı fikirlerin yapıcı bir biçimde tartıştığı bir konu haline gelse.
Bu amaca ufak bir katkı olsun diye bir grup arkadaş elimizden geleni yapmaya çalıştık. Konuyla ilgili son bir yıl içerisinde SETA Strateji Araşmaları olarak dört ayrı kitap çıkardık. Dün de SETA İstanbul'da bu kitapların kamuoyuna açık tartışmasını yaptık. Sağ olsun, Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir de davetimizi kırmayarak yoğun programında yer ayırdı ve sempozyum öncesi bir açılış konuşması gerçekleştirdi. Onu dinlerken bu tür arayışların ne kadar kıymetliği olduğunu bir kez daha anladım. Üretimin içindekilerle akademik bilgi üreten insanların birbirine sunacakları ne kadar çok katkı var.
Başkan İsmail Demir hem stratejik vizyonunu hem de teknik donanımını ortaya koyan harika bir konuşma yaptı. Onu dinledikçe ülkemiz ve geleceğimiz için daha da ümitlendim. Karşımızda hedef, yöntem ve araçlarını çok iyi tarif eden bir yönetici vardı. Türkiye'nin geldiği aşamanın kıymetini ve önümüzdeki dönemdeki meydan okumaları da tane tane anlattı. Özellikle değindiği iki konuyu çok önemsedim. Sürdürülebilirlik ve stratejik odaklanma. Ülkenin enerjisini daha verimli kullanmak adına hem stratejik değeri yüksek ürünlere yönelmek hem de bunları pazarıyla ve sistemleriyle sürdürülebilir hale getirmenin altını çizdi. Sanırım zaten günümüz savunma sanayiinin en önemli iki meselesi de bu. Odak kayması veya karmaşası yaşamayan entegre bir sistem kurmak Türkiye'nin önceliği olmalı. İsmail Demir bunu 2023 vizyonu çerçevesinde bir milli mücadele biçimi olarak değerlendiriyor. "Ayağa kalktık, yürüyoruz, şimdi de koşma zamanı" diyor. İhtiyacımız olan gerçekçilik, vizyon ve kararlılık tam da bu olsa gerek. Fazla söze hacet yok.