Dünya siyaseti açısından çok kritik günlerden geçiyoruz. Bu zamana kadar bildiğimiz ezberlerin neredeyse tamamı altüst oluyor. NATO gibi en sağlam kurumların dahi korkutucu bir çalkantıya girdiği ortada.
Durum Türkiye için de farklı değil. Son on yılın içinde yaşadığımız siyasi çalkantılar ve bu çerçevede yaşadığımız kutuplaşma da kimsenin gözünden kaçmıyor. Neredeyse her seçim döneminde aynı tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Siyasi eksenler arasında neredeyse hiç kayma olmuyor.
Böylesi tarihi süreçler esnasında bu tür gerilimlerin yaşanması çok şaşırtıcı değildir.
Kutuplaşma siyasetin doğasında vardır. Ancak bizdeki durum artık abartılı bir hal aldı. İçerideki siyasi kutuplaşma dış politikaya dair en tartışma götürmez gerçeklerin dahi eğilip bükülmesine neden oluyor. Muhalefetin Tayyip Erdoğan takıntısı soğukkanlı değerlendirmelerin önündeki en büyük engel. O ne yaptıysa eleştirmek gerekir fikri yüzünden maalesef Türkiye'nin en merkezi ulusal çıkarlarında bile kafa karışıklığı yaşanıyor.
Bir ülke ve karar alıcılar herhangi bir dış politika meselesinde tabii ki hatalı tercihler yapabilir. Ve bunun hesabını da ülkemizde vatandaşa verir. Fakat sağlıklı bir değerlendirme için öncelikle ülkenin tartışılmaz güvenlik sorunlarını ve stratejik hedeflerini iyi tarif etmek gerekir. Mesela PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerinin Türkiye için öncelikli tehditler olduğunu kim inkâr edebilir? Amerika'nın Türkiye karşıtlığı yaptığını kim inkâr edebilir? Çok kritik günlerden geçtiğimiz belli değil mi? Türkiye'nin dış politikada sıkıştırılmak istendiğini görmüyor muyuz?
Tüm bunlara rağmen neden ortak bir söylem üretemiyoruz? Neden sırf muhalefet olsun diye Türkiye'nin attığı her adımı baltalayıcı bir tavır takınılır? Muhalefet etmek bu mudur? Bu ülke Doğu Akdeniz'de gerçekten kuşatılsa siz bu kuşatmanın dışında mı kalacaksınız? PYD Suriye'de bir terör devleti kuracak olsa bu sadece hükümete yönelik bir tehdit midir?
Yöntemler konusunda farklı fikirleriniz olabilir. Ancak Türkiye'ye yönelik tehditlerin kaynağı bu kadar netken stratejik hedeflerde uyumsuzluk göstermek ülkenin ulusal çıkarlarına büyük darbeler vurur.
Herkesin dış politika ve güvenlik konularında bütünüyle aynı fikirde olmasını beklemiyoruz. Ancak asgari müştereklerde de mi buluşamıyoruz? Doğu Akdeniz'de hem enerji çıkarlarımız hem ülkemize yönelik kuşatmayı kırmak hem de Kıbrıs'ı güvence altına almak için bu kadar önemli bir adım atılırken bunun sadece günlük bir siyasi mesele olmadığını ve gelecek nesilleri garanti altına almak adına yapıldığını düşünmek bu kadar zor mu?
Türkiye'nin dış politikası son dönemde yeni baştan inşa ediliyor. Ve birçok alanda ülkemize yönelik saldırılar püskürtüldüğü gibi yeni açılımlar da ortaya konuyor. Fakat kutuplaşma maalesef en temel çıkarlarımızda dahi bölünmüşlük görüntüsü veriyor. Böylesi kritik bir süreçte düzeltmemiz gereken en temel sorunlardan birisi budur. En azından belli konularda kutuplaşma yerine uzlaşma üretmek zorundayız.