NATO Zirvesi öncesinde tansiyon yüksekti. Fakat o tansiyon Zirve'ye pek yansımadı. Liderler görüntüyü kurtarmanın ve dedikodunun ötesinde pek bir iş yapmadı. Zaten beklentimiz de buydu. Böyle bir Zirve'den ne büyük bir dönüşüm ne de büyük bir kriz beklenebilir.
NATO'nun kendisi zaten ciddi bir bunalım içinde fakat üye devletler söylemin ötesinde İttifak'a zarar verecek somut adımlar atmaktan çekiniyorlar. Daha iyisi yoksa var olana sahip çıkmak fakat aynı sırada o var olanı kendi çizgisine çekmeye gayret etmek en akıllıca yöntem olarak görünüyor. Çünkü NATO en azından caydırıcılık görevini eksiksiz yerine getiriyor. Bu da küçümsenecek bir görev değil. Üye ülkeler için çok önemli bir unsur.
NATO'nun tarihinde dönüşüm çabaları vardır. Soğuk Savaş sonrası doksanlı yıllarda genişleme sırasında yeni bir stratejik konsept geliştirip NATO'ya yeni anlamlar ve görevler yükleme çabası vardı. Ciddi bir reform için aslında doksanlı yıllar en uygun zamandı diyebiliriz. Çünkü Amerika NATO'ya öncülük ediyor ve diğer üyeler de Amerika'yı takipte sorun çıkarmıyordu.
Fakat o dönüşüm çabaları dahi kâğıt üzerinde kaldı. Bu yeni görevlerin en dikkat çeken ikisi terörle mücadele ve alan dışılık tartışmasıydı. Alan dışılıkla kast edilen NATO'nun sadece Rus tehdidine karşı değil küresel olarak kullanılan bir uluslararası askeri kurum haline dönüştürülmesiydi. Fakat dediğim gibi bu gayret o tarihlerde dahi sonuç üretmedi. Aksine her ülke dünyanın her bir tarafında terörle mücadelesini kendi başına yürütmeye devam etti. NATO ciddi anlamda etkinleştirilmedi. Asıl işi olan caydırıcılık görevini ifa etti.
Bugün NATO'nun ciddi sıkıntılar yaşadığı bir dönemde daha başarılı bir dönüşüm yaşayacağını düşünmek bir hayalden ibarettir. Zirve sonrası yapılan açıklamalarda terörle mücadele ve Çin'in isminin anılması kimseyi büyük beklentilere sokmasın. NATO üyeleri terörle mücadele konusunda ortak bir tutum alacak değil.
Öte taraftan NATO'nun Çin'e karşı bir denge unsuru olarak düşünülmesi de doğru değil. Çin'le sınır paylaşmayan bir ülkeler grubunun yayınladığı bir deklarasyonda Çin'in isminin geçmesi bile anlamsız. Eğer Amerika Çin'i dengelemek istiyorsa bunu Asyalı ülkelerle yapmak zorunda. Böyle bir resim içinde NATO'ya düşen tek görev Avrupa'daki caydırıcılık dengesini sürdürmek ve Avrupa sahnesini NATO yoluyla kilitlemektir.
NATO kurulduğu günden bu yana neye hizmet etmişse ona hizmet etmeye kör topal devam edecek. Ama dünya sahnesinde rolünün azaldığını da görmek lazım. Fakat bu üye ülkelerin NATO'dan vazgeçecekleri anlamına da gelmiyor. Çünkü caydırıcılık alanında oynadığı rol paha biçilmez.
Türkiye'nin zaten NATO'ya asıl atfettiği önem de bununla ilgili. Terörle mücadele konusunda destek beklenir ama o destek gelse de gelmese de Türkiye NATO şemsiyesini kullanmaya devam edecektir.