Hikâyeyi baştan alalım. İstanbul Şehir Üniversitesi kurulur. Kim tarafından? Bilim Sanat Vakfı.
Bu Vakfın kurucusu kim? Ahmet Davutoğlu. Maddi destekçisi de Murat Ülker.
Sonra üniversiteye Dragos'taki 400 dönüm civarındaki bir kamu arazisi tahsis edilir. Buraya kadar her şey normal.
Üniversite bu muazzam arazi üzerine kendi binalarını inşa edecek ve devlete bu arazinin kullanımı karşılığında kira ödeyecek.
Ülkemizde üniversitelere destek olmak adına sık yapılan bir uygulamadır. Arazinin mülkiyet hakkı devlette kalmak şartıyla bu araziler kiralanır. Birçok vakıf üniversitesi bu desteği alır.
Ancak sonra CHP'li Kartal Belediyesi ve yine CHP'ye yakın Mimarlar Odası bir kampanya başlatır.
Konu mahkemeye taşınır. Mahkeme tahsisi bozar. Arazinin üniversiteye kiralanması iptal edilir.
Buna karşın dönemin Özelleştirme Yüksek Kurulu beş kişinin imzasıyla bu arazinin mülkünü bedavaya üniversiteye devreder.
Buna imza atanlar ise; Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Mehmet Şimşek, İdris Güllüce ve Feridun Bilgin.
Yani arazi bedelsiz olarak bütünüyle üniversiteye devrediliyor. Böyle bir uygulamanın Türkiye'de örneği yok. Dönemin başbakanı 2 buçuk milyar değerindeki bir devlet arazisini kendi vakfına bağışlamış.
İş burada da bitmiyor. Murat Ülker üniversite yönetiminden rahatsızlığı nedeniyle maddi desteğini çekiyor.
Üniversite yönetimi kampüs inşaatı için devletin kendine verdiği araziyi teminat göstererek Halkbank'tan 417 milyon liralık kredi çekiyor. Bu krediyi de ödemiyor veya ödeyemiyor. O sırada arazi devri de iptal oluyor. Yani bankaya teminat olarak gösterilen arazi artık üniversitenin değil. Bunun üzerine Halkbank kendi alacaklarını garanti altına almak için üniversitenin hesaplarına tedbir koyuyor.
Olan biten budur. İş aslında hukuki ve finansal bir mesele. Ancak maalesef ısrarla siyasete alet ediliyor.
'Üniversiteme dokunma' kampanyaları yapılıyor. Erdoğan suçlanıyor. Halbuki gördüğümüz kadarıyla Erdoğan'ın ilk tahsis dışında olaya hiçbir dahli yok.
Diğer üniversitelere verilen desteği buraya da vermiş. Buradan mağduriyet çıkarmak en hafif tabirle ayıptır.
Evet üniversiteler tabii ki desteklenmeli.
Ancak bu kamu genel zararına yapılamaz. Deniyor ki, "Üniversite kurtarılsın, öğrenciler ve akademisyenler zarar görmesin." Bu da büyük bir çarpıtma.
Örneklerden biliyoruz. Bu tür durumlarda üniversite mütevelli heyeti değişir ve hami üniversiteden atamalar olur.
Mesele kolayca çözülür. Yani ne öğrenciler ne akademisyenler bu işten zarar görür. Haliç Üniversitesi'nde böyle oldu.
Ayrıcalık istemek hele de ortada böylesi bir hal varken hiç doğru ve ahlaklı bir duruş değil. Hem kendi vakfınıza haksız devir yapacaksınız hem de ahlakçılık üzerinden siyaset yapacaksınız. Olmaz. Kimse yemez.
Açtırmayın kutuyu söyletmeyin kötüyü.