Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun'u kaybettik.
Anadolu'daki kültür coğrafyasına hizmet ederken görevi başında elim bir kazayla veda etti ülkesine ve sevenlerine.
Her zamanki enerjisiyle durmadan ve aşkla adım adım dolaşıyordu Anadolu'yu.
Kültür varlıklarını ortaya çıkarmak ve yeni nesillere tanıtmak için koşturuyordu.
Haluk Hoca Türkiye'de tanıyabileceğiniz ender ilim adamlarından biriydi. Geniş ilgi alanı ve birikimiyle ve tatlı sohbetiyle etrafına sürekli ışık saçan biriydi.
O konuştukça hep yeni şeyler öğrenirdiniz. Ağaç ve çiçek türlerinden, İstanbul'un derelerine, saray geleneklerinden, devlet işleyişine, tarihin en kritik konularından kültür ve sanatın en tatlı konularına kadar farklı alanlarda anlattıkça anlatırdı. Dinleyenler hep imrenerek bakardı. Hoca ise o şefkat dolu gülümsemesiyle ve içinize işleyen sözlerle sizi hiç bilmediğiniz konulara götürür ve getirirdi. Bir anda çiçekle savaşın ilgisini keşfeder, bir anda onun anlattığı eski İstanbul sokaklarına dalardınız.
Kaç kişi Ankara'da devlet görevi yaparken şehrin kurumuş derelerini keşfe çıkar ki?
Hoca bilgisini ve görgüsünü kendine saklayan değil aksine çevresindekilere ve özellikle gençlere açan bir kültür adamıydı. Hep gençlere dokunmak istedi. Kiminin elinden tuttu, ailesiyle konuşarak doktora çalışmalarına ikna etti, kimine sokaklarda gönüllü rehberlik etti. Türk kültür ve tarih bilincini yaymak ve korumak için her ay yurtdışındaki gençleri ziyaret etti.
Dersler yaptı. Onlarla arkadaşlık etti.
Hoca tüm bunları yaparken hep bir devlet adamı adabı çerçevesinde hareket ederdi. Devletin çeşitli kademelerinde tıpkı ilgi alanları gibi çeşitli görevlerde bulundu.
Savunma işlerinden, kültür işlerine kadar tevdi edilen her görevi layıkıyla yerine getirdi. Allah kendisinden razı olsun. Ne anlama geldiğini kendisinden öğrendiğim "kayıkçı kavgasına" hiç girmedi. Her görevi bittiğinde eşyalarını topladı köyüne gitmek ve ağaçları ve hayvanlarıyla vakit geçirmek istedi.
Ama her seferinde yeni bir görev verildiğinden yeniden "bismillah" dedi.
Son kez Kültür Bakan Yardımcılığı'na atandığında önünde birçok plan ve proje vardı.
O bunlardan gençlere en fazla dokunacak olana öncelik verdi ve nakış nakış işlemeye başladı. Anadolu Tarih ve Kültür Birliği Buluşmalarını bizzat kendi organize etti.
İstanbul'dan Mardin'e, Samsun'dan Amasya'ya farklı bölgelerin gençlerini buluşturdu.
Kurulan divana kendisi başkanlık etti ve bu gençlerin her birini kürsüye ismen davet etti. Benim de katılma şansı bulduğum bu toplantılarda hocalar ve lise öğrencileri karışık bir sırayla konuşmalar yaptı. Gençler gelecek tahayyüllerini ve beklentilerini anlatırken hocalar hem gençleri dinledi hem de onlara yol göstermeye çalıştı. İşte bu toplantılarda dile getirdi Haluk Hoca o sözü. Tuna'ya âşık ve üzerine kitaplar yazmış bir âlime Dicle'nin gençlerinden itiraz gelince, o da dedi ki, "Dicle'nin kuzularını çakallara kaptırmayacağız." Anadolu tarih ve kültür buluşmalarının amacı da işte buydu.
Henüz onu tanıma fırsatı bulamayan gençler başta olmak üzere hepimiz için çok büyük bir kayıp. Artık yapılacak tek şey var. Onun eserleriyle yetinmek ve emanetine sahip çıkmak. Ben Haluk Hoca'nın arkasında eserlerini okumuş ve emanetine sahip çıkacak gençler bıraktığına şahidim.
Hocam, gerçekten geride hoş bir seda bıraktın. Mekânın cennet olsun.