Çok temel ve tartışmalı bir sorudur.
Zorlayıcı diplomasi çalışır mı? Savaşa başvurmadan ve şiddet kullanımı tehdidi sayesinde bir devlet isteklerini karşı tarafa kabul ettirebilir mi?
Genel olarak kolay değildir.
Caydırıcı kapasitesi çok yüksek olan nükleer silahların bile zorlayıcı yönü yok denecek kadar zayıftır. Savunmacı yönü yüksek nükleer silahlar caydırıcılığı mümkün kılmasına rağmen karşı tarafı olumlu adım atmaya itmez. Mesele konvansiyonel zorlayıcılıkta çok daha karmaşıktır.
Çünkü karşı taraf üretilen tehdidi yeterince ikna edici bulmayabilir.
Süpergüçlerin bile küçücük devletleri dahi sadece şiddet kullanma tehdidiyle ikna edemediğini biliyoruz.
Zorlayıcılığın en önemli araçlarından biri olarak da hava bombardımanları gösterilir. Hava kuvvetlerin ortaya çıktığı günden bu yana savaşların hava kuvvetleriyle bitirilebileceği çünkü hava kuvvetlerinin bombardıman yoluyla karşı tarafın iradesini kırabileceği düşünülmüştür.
Ancak bunun örneklerine baktığımızda da zorlayıcılığın çok işe yaradığını söyleyemeyiz.
Hele hele karşınızda ABD gibi çok güçlü bir aktör varsa zorlayıcılık şansınız yok denecek kadar azdır diyebiliriz.
Uluslararası sistemin en güçlü aktörü ABD belki caydırılabilir ancak Sovyetler tarafından bile zorlanamamıştır.
Bu haliyle baktığınızda Türkiye'nin Suriye'de ABD'yi kendi çizgisini müzakereye zorlamasını şaşırtıcı bulabilirsiniz.
İki ülkenin zorlayıcılık kapasitesi mukayese edildiğinde ABD'nin böylesi bir müzakereye zorlanabilmiş olmasını anlamak güçtür.
Konuya ilişkisel düzeyde bakarsanız zaten neredeyse imkânsız dersiniz.
Ancak konuya yapısal düzeyde baktığınızda çeşitli şartların oluşması durumunda ABD gibi sistemin merkezi gücünü dahi şiddet kullanma tehdidiyle masaya oturtabilir hatta başarılı sonuçlar elde edebilirsiniz. Zira Amerika Türkiye'ye kıyasla çok güçlü bir aktör olsa da tek derdi Suriye'nin kuzeyi değildir. Büyük başın büyük derdi olur. ABD dünyanın dört bir yanındaki gündem maddelerine dikkat ayırmak ve uluslararası sistemin işleyişini kendi lehine sürdürmekle uğraşıyor.
Türkiye'nin öncelik sıralaması ise çok farklı. Suriye'nin kuzeyi Türkiye için bir beka sorunu olduğundan tüm dikkatini ve kapasitesini bu noktada yoğunlaştırabiliyor. Suriye Amerika için hayati bir coğrafya değil. Önemsiz demiyorum ama en önemlisi olduğunu söyleyemeyiz. Amerika Kuzey Suriye'de kontrol ettiği bölgeyi korumakla uğraşabilir ancak pire için yorgan yakmaz. İşte bu nedenle Türkiye'nin pazarlık şansı çok yüksek.
Zaten Ankara bunun farkında olduğundan bastırdıkça bastırıyor. Amerika geçiştirmekle yetiniyor. Bir planı yok.
Küçük küçük tavizlerle statükoyu korumanın peşinde. Ancak her taviz bir sonraki tavizin kilidini açar. Türkiye de bunu zorluyor. Hele bu siyaset küçük oldubittilerle süslenirse çok daha hızlı yol alması mümkün. Zira zorlayıcılık şiddet kullanma eğiliminin gerçekçiliğine dayanır ve boşalan zemini doldurarak ilerler.