Siyasette yolsuzluk, rüşvetçilik ve hırsızlığın önünün alınamamasının önemli bir sebebi de bu konunun kolayca istismar edilebilmesidir.
Yolsuzluk, devreler itibariyle artış ve azalış gösterse de ne yazık ki devam eden bir olaydır.
Sözün burasında, Erdoğan'ın yolsuzluğa karşı samimîyetle mücadele gayretini belirtmenin bir hakşinaslık olduğunu vurgulamak istiyorum.
Siyasette tesadüflere inanmak safdillik olur. Her zaman öküzün altında buzağı arayamazsınız ama siyasî olaylara ve dönemlere göre yapılan tahlillerde bazı olayların özellikle düzenlendiğini kolayca görebilirsiniz.
Hiçbir yolsuzluk ve gayrimeşru ilişki bir anda gelişmez; bilâkis birçok konuda yıllardır dedikodusu yapılan ve birçok kimsenin bilgisi dahilinde olan hâdiseler, siyasî maksatlara uygun zamanlarda piyasaya sürülür.
Hemen birkaç misâl verelim:
22-23 Mayıs 2010 tarihlerinde yapılan CHP Olağan Kurultayı'na sadece iki hafta kala, 7 Mayıs 2010'da CHP Genel Başkanı Deniz Baykal hakkında internet yoluyla gündeme getirilen malûm kasetten sonra, yılların deviremediği Baykal, CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa etmiş ve 22 Mayıs'ta yapılan CHP Kurultayı'nda Genel Başkanlığa Kılıçdaroğlu getirilmiştir. Baykal'ın CHP'ye ayak bağı olduğunu savunan iç ve dış çevrelerin bulunduğu çok iyi bilinmesine rağmen, bu olayın kendiliğinden gelişen normal bir olay olduğunu söyleyebilir misiniz?
2011 Genel Seçimlerinden kısa bir süre önce MHP yöneticileri, milletvekilleri ve milletvekili adayları hakkında piyasaya sürülen çirkin kasetler, -bazı yorumcular aksini iddia etseler de- MHP'de ciddî oranda oy kaybına sebep olmuştur.
Şimdi, bu komploda milliyetçi milletvekillerinin sayısının azaltılmasıyla ilgili bir operasyonun olduğunu söylersek, komplo teorisi üretmiş mi oluruz?...