Siyasî partiler, özellikle şahısların parti kimliğinin önüne geçtiği belediye seçimlerinde, şahıslara duyulan sevgiyi ve takdiri oya tahvil etmek için bazen kendi siyasî misyonlarının dışına çıkarak karşı görüşteki kişileri aday yapabiliyorlar.
Türkiye'de demokrasi ve millî irade şuurunun henüz yerine oturmadığı dönemlerde aşiret, sülâle ve şeyhlere bağlı toplu oyların yönlendirilmesi kolay olabiliyordu. Daha çok Doğu ve Güneydoğu'daki bu sosyal yapılanma, günümüzde büyük ölçüde çöktüğü için artık önceki kadar tesirli olamıyor ve şahısların gücü, toplam içinde önemli miktarlara ulaşamıyor.
Buna mukabil, tarikat ve cemaat gruplarının önemli tesirler icra edebildiği görülüyor. Ancak, bu grupların da büyük kısmı günlük politikanın dışında kalmaya itina ederlerken, diğer kısım da mahâl ve şahıslar bakımından değişik oylar kullanabiliyorlar.
Bu arada, özellikle ANAP döneminde, sanatçı, artist, futbolcu gibi şöhretlerin kullanılmasının önemli bir siyasî fayda sağlamadığı görüldü.
***
Daha önce değişik siyasî görüşte olduğu halde, görüşünü değiştirip (ya da değiştirmeden) zıt görüşteki partilerden aday olanlar bakımından iki ayrı durum söz konusudur:
1. Bu kişiler daha önce hiç aday olmamışlarsa, halkın önüne belirli bir partinin kisvesiyle çıkmamışlarsa ve görüşlerindeki farklılıklar tevil edilebilirse, bu takdirde bunların parti yönetimi ve ana oy tabanı tarafından benimsenmeleri mümkündür. Meselâ,
ANAP'ta,
Özal'ın birlikte politika yapma teklifine karşılık
Işın Çelebi'nin,
'Ama ben sosyal demokrat görüşteyim' diye itiraz etmesi üzerine, rahmetli
Özal'ın,
'İstersen Mao'nun oğlu ol' cevabını vermesi sayesinde,
Türkiye çok çalışkan bir icraatçı ve projeci bir bakan kazanmıştı. Sadece
Çelebi değil,
ANAP'ın kadrosunda, ünlü dört eğilim felsefesine uygun çok sayıda muhafazakâr olmayan yönetici vardı.
Lâkin bu kişiler, siyaset sahnesine
ANAP'lı olarak çıktılar ve fazla yadırganmadılar.
2. Buna karşılık, birilerinin tavsiyesine uyarak kırk yıllık
AP'liyi,
DYP'liyi
CHP'li yapmaya kalkışırsanız komik duruma düşersiniz. Hele bu marifeti çok kısa bir zaman parçasına sığdırmaya çalışırsanız, kimseyi inandıramaz, sadece kendinizi kandırmış olursunuz. Bugüne kadar yapılan uygulamalar, bu örnekleri hem parti yönetiminin hem de seçmen kitlesinin hoş karşılamadığını gösteriyor.
***
Ben
Mansur Yavaş'ı çok seviyor ve takdir ediyorum. Tamamen şahsî kabiliyetlerini kullanarak
Beypazarı'na inanılmaz katkılarda bulunmuş ve
Beypazarı'nı bir turizm beldesi hâline getirmiştir. Bundan önceki
Ankara Büyükşehir Belediye Seçimleri'nde
AK Parti yüzde 38.5,
CHP yüzde 31.5 oy alırken
MHP yüzde 26.9'luk oranıyla üçüncü olmuştur.
Mansur Yavaş,
MHP'nin oylarını neredeyse üçe katlamıştır. Seçimden sonra, gerçekleştirdiği bu atakla
Türkiye'de ve özellikle
MHP çevresinde popülerliği artan
Mansur Yavaş,
MHP'nin üst yönetiminde olması gerekirken, haksız yere tasfiye edildi. Bence,
Mansur Yavaş'ın sabırla beklemesi ve
MHP için hazırlanması gerekir.
Mansur Yavaş'ın,
CHP'nin
Ankara Büyükşehir Belediyesi Adayı olması fevkalâde yanlıştır. Böyle bir adaylık,
milliyetçi-muhafazakâr câmia için bir kayıp olacaktır. Ayrıca, bu adaylık
CHP için de doğru olmayacaktır. Eğer bu yanlışlık yapılırsa, bu adaylık
Melih Gökçek'in oylarını azaltmaz; bilâkis arttırıcı tesir icra eder.
MHP oyları da sanıldığı gibi
CHP'ye gitmez. Ayrıca,
CHP'nin klâsik, mezhepçi, solcu, ulusalcı oy tabanına da ters etki yapar.
Herkes hesabını doğru yapmalıdır.
Ben, geleceğin liderleri arasında gördüğüm
Mansur Yavaş'ın,
CHP'nin 90 yıllık kara trenine binmemesini diliyorum.