Sevgili okuyucular, ben ATV'de her akşam sahurda çıkan Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu Hoca'dan şikâyetçiyim. O'nun yüzünden bütün Ramazan ayı boyunca sabaha kadar uyumadım ve Sultanahmet Meydanı'nı dolduran binlerce kişiyle beraber gözyaşı döktüm. Bizleri Asr-ı Saadet'e götüren Hatipoğlu Hoca'dan Allah (c.c.) binlerce defa razı olsun. Bu dini bütün, ağzı duâlı millet, O'nun sayesinde peygamberleri, 'sahabei kiram'ı yakından tanımak ve onlarla birlikte yaşamak zevkine nâil oldu. Hatipoğlu Hoca'nın ilmi, aklı ve Hz. Peygamber'e (s.a.v.) olan aşkı, bütün Ramazan'da âdeta ruhlarımızı yıkadı.
Bir gece Sultanahmet'e gidip 'Senden şikâyetçiyim' dedikten sonra Ukkâşe Hazretlerinin sevgili Peygamberimize yaptığı gibi sarılıp öpmek istiyorum.
Nihat Hoca'yı dinlemeye gelenleri ekrandan seyrediyorum. Başörtülü, başörtüsüz hanımlar, birbirlerine sarılmış gözyaşı dökerek seyrediyorlar. Beyler, heyecanlı, duygulu ve mahzunlar. Ya o öpülesi, sevilesi, dünyalar tatlısı çocuklar... Sevgili okuyucular, ben bu İslâm'ın nûru yüzlerine sinmiş insanları çok seviyorum.
Ya diğer mübarekler?
Efendim, TV kanallarının birçoğu mübarek, nur yüzlü, şirin sözlü hocalarımızla dolu elhamdülillah... O tipik Denizli şivesiyle ekranı aydınlatan Prof. Dr. Cevat Akşit ve soyadı gibi ışık saçan Necmettin Nursaçan ne kadar tonton ve sevimliler değil mi?... Ya gönüllerimizin sultanı Osman Nuri Topbaş Hocaefendi?... TGRT'nin Osman Hocası'nı, Kanal 7'nin Mustafa Karataş'ını, heyecanlı ve sevgi dolu Ömer Döngeloğlu'sunu ve o güzelim şiirleri ile Dursun Ali Erzincanlı'sını anmadan geçebilir misiniz? Ayrıca, Emin Işık Hocamızı gönlü ve sesiyle severken, kalp gözü açık Halil Necipoğlu'nu da hem tevazuu hem de mûsikîsiyle unutmayalım. Bu arada Cüppeli Ahmet Hoca'yı da engin bilgisi, zekâsı ve hazır cevaplılığıyla zevkle dinliyoruz. Hakkındaki iftiralara hiç inanmamıştım.
Edep yahu!
Efendim, ekrandan bizi tenvir eden hocalarımızdan biri var ki, bendeniz O'nun tasavvuf bilgisine, Allah'a ve Peygamber'e olan aşkına, nezahetine, nezaketine ve edebine hayranım: Tuğrul İnançer, tasavvuf âlemimizde başlıbaşına bir deryadır. O'nun şimdi bulunduğu makam, Muzaffer Özak'ların, Sefer Efendiler'in bulunduğu makamdır. Dinî mûsikimizi yaşatan Cerrahî Dergâhı, şimdi O'nun saçtığı ışık ve nurla aydınlanıyor. Ömer Tuğrul İnançer Hoca, öyle her 'benim' diyen entelektüelin kolayca anlayamayacağı sohbetlerinde 'edep'ten çok bahseder. Kendisi hayatımda tanıdığım en edepli kişidir. Yıllardır edebi anlatıyor; lâkin TRT'deki bir konuşmasında söylediklerini istismar eden 'edepsizler', Hocamızın anlaşılmasında daha tesirli oldular. Tuğrul İnançer ne demiş? 'Hamileliği davul çalarak ilân etmek bizim terbiyemize aykırıdır. Her şeyden önce estetik değildir. 7-8 aydan sonra anne adayı beyi ile biraz dolaşır. Şimdi ise kanatlısı, kanatsızı televizyonlar da uçuşuyor. Ayıptır ayıp. Bunun adı terbiyesizliktir'. Hocamızın bu sözlerine aynen iştirak ediyor ve Müslüman Türk Milleti'nin de aynı duyguları taşıdığını biliyorum. Tabiatıyla edepten mahrum 'Gezi tâifesi', beli düşük taytları ve göbeklerini örtmeyen tişörtleriyle ortalıkta dolaşmaya devam edeceklerdir.
Anlamıyor musunuz?... İnançer Hoca, hamileler dışarı çıkmasın demiyor. Millî ve dinî terbiyemize, edebimize uygun davranılmasını istiyor. Lâkin, lâikçi geçinen, kendisini modern ve feminist zanneden edep fukarası grup, bu zarafeti, inceliği ve edebi idrakten o kadar uzaktalar ki...
'Edep yahu!' diye bağırasım geliyor.