Rahmetli Özal da Başbakan Erdoğan da hayâl ettikleri ve hedef aldıkları 'Büyük Türkiye' gerçeğine inanırken, bu aziz milletin tarihine, kültür ve medeniyetine olduğu kadar, beşerî unsuruna yani insanına güveniyorlardı. '21. asır İslâm ve Türk asrı olacaktır' sloganının temelinde bu güven bulunuyordu.
1950'de demokratik sisteme geçtikten ve ekonomik gelişme hızlandıktan sonra, 'şehirleşme' ve 'modernleşme' Türk toplum yapısına damgasını vurdu. 1950'den önce nüfusun çok büyük çoğunluğu köylerde yaşarken, TÜİK'in son tespitlerine göre hâlen nüfusun yüzde 77.3'ü, yani dörtte üçünden fazlası şehirlerde yaşıyor. Bu gerçek, aynı zamanda nüfus artış hızının azaldığının da bir göstergesidir. Zira, çekirdek aile tipinin yaygın olduğu ve ferdin özel hayatının ön plâna çıktığı şehirlerde, sosyal bir gerçek olarak nüfus artış hızı azalıyor.
Nitekim, Türkiye'de bir zamanlar yüzde 3'lerin (binde 30'ların) üzerindeki nüfus artış hızı, 2011'de binde 13.5'ten, 2012'de binde 12'ye geriledi. Güneydoğu ve Doğu'daki nüfus artış hızının binde 20'nin üzerinde olduğu düşünülecek olursa, diğer bölgeler ortalamasının binde 10'un altına düştüğü ve binde 8 civarına indiği söylenebilir.
***
Şehirleşmenin ve modernleşmenin tabiî neticesini kabul etmekle beraber, bu istenmeyen noktaya gelişimizde, Türkiye'nin içinden ve dışından mâruz kalınan aleyhteki siyasetin ve yanlış uygulamaların bulunduğu, inkâr edilmez bir hakikattir. Başbakan Erdoğan bunu 'kısırlaştırma' olarak ifade ediyor ve çok haklı bir teşhiste bulunuyor.
27 Mayıs'tan sonra 1961'de marksist ve merkezî bir plân anlayışına göre kurulan Devlet Planlama Teşkilâtı (DPT), 1961-1980 arasındaki dönemde 'nüfus plânlaması' adı altında, resmen kısırlaştırma politikası uygulamış ve nüfusu azaltmaya çalışmıştır. Diğer taraftan, başta Dünya Bankası olmak üzere Batılı uluslararası kuruluşlar, Türkiye'yi Çin, Hindistan ve Afrika ülkeleri ile bir tutmuşlar ve uyguladıkları bütün projelerde Türkiye nüfusunu azaltmaya çalışmışlardır.
***
Başbakan Erdoğan, Türkiye'deki nüfus azalması problemini yıllar öncesinden görmüş ve çeşitli şekillerde bunu önlemeye çalışmıştır. Ailenin, ana ve çocuğun sağlığı, bebek ölümlerinin azaltılması, sezaryenin zorunlu olmadıkça yapılmaması gibi tedbirler, hiç şüphesiz çok önemlidir. Lâkin nüfus artış hızını artırmak için, Kanada, Almanya, Rusya gibi ülkelerde olduğu gibi ciddî teşvik tedbirlerinin, daha fazla vakit geçirilmeden alınması lâzımdır. Şöyle ki:
1. Prensip olarak, 3., 4. ve 5. çocuğa teşvikler uygulanmalı; 5'inci çocuktan sonrası için teşvikler durdurulmalıdır.
2. İkinci çocuktan sonra 3., 4. ve 5. çocukların aileye maliyetleri muayyen standartlar geliştirilerek hesaplanmalı ve ek çocuk (3., 4., 5.) başına aileye aylık ödeme yapılmalıdır. Bu ödemenin, nüfus artış hızını teşvik edebilecek miktarda olması gerekir.
3. Ek çocukların bütün eğitim ve sağlık giderleri devletçe karşılanmalıdır.
4. Ek çocuklar için istihdam önceliği sistemi getirilmelidir.
5. Sosyal güvenlik kapsamındaki ailelere vergi indirimi uygulanmalıdır.
6. Evliliği teşvik edici, boşanmayı önleyici, kürtajı ve sezaryeni zorlaştırıcı tedbirler geliştirilmelidir.
7. Aile birliğinin ve bütünlüğünün devam etmesi için eğitici programlar uygulanmalıdır.
Kısaca, nüfus artış hızının binde 10'un (yüzde 1'in) altına inmemesi için her türlü tedbir alınmalıdır.