Sevgili okuyucular, Türkiye'deki 'millet' anlayışı, Batı'daki son iki asırlık 'milletleşme' cereyanından çok farklıdır. 'Millet-i İbrahim' anlayışı, Türkiye'deki millet idrakini en az bin yıl öncesine götürmektedir. Bu idrake, modern devletin gerekleri ve sosyo-kültürel anlamda milletin özellikleri de eklenince, köklü ve birleştirici bir millet anlayışına ulaşılır.
Türkiye'de sokaktaki insanın 'kimlik arayışı' ve 'kimlik sorunu' yoktur. Etnik menşeimiz ne olursa olsun, biz kendimizi 'Müslüman' ve 'Türk' olarak tanımlarız. Bundan sonra sıra etnik menşe ile bölge ve yöre mensubiyetine gelir.
Önce, siyasî ve hukukî kimliğimiz olan 'Türk Vatandaşlığı/Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı' kimliği gelir. Bu, bütün vatandaşlarımızı içine alan 'Üst Kimliğimiz', 'Türk Kimliği'dir. Üniter bir devlette 'siyasî kimlik' parçalanamaz. Ayrıca, nüfusumuzun tamamına yakın bir kısmını ihata eden 'Müslüman Kimliği' de Türk toplumunun çimentosunu meydana getirir.
'Alt Kimlik', etnik menşe, bölgesel özellikler ve hemşehrilik gibi farklılıklar için sözkonusudur. Alt kimlikte, Türk kimliğine sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Türk, Kürt, Arap, Karadenizli, Doğulu vs. olarak ifade edilebilir. Bu da üst kimlikte ayrılık sebebi olmaz.
'Türk', 'Türk Milleti', 'Türk Devleti' derken kullandığımız 'Türk' sıfatı, etnik bir vasıflandırmayı değil, daha 'üst kimlik' ile 'vatandaşlık' sınırlarını ifade etmektedir. 'Etnik Alt Kimlik', bir milletin fertlerini ve bir devletin vatandaşlarını ifade etmez. Bundan, sadece sosyal ve kültürel mensubiyet anlaşılır. Kaldı ki, Türkiye'de etnik alt kimlikler arasındaki sosyal ve kültürel farklar da yok denecek kadar azdır. Zira Türkiye, iddia edildiği gibi, birbirinden kopuk kültürlerin oluşturduğu bir 'mozaik' değil, birbirini tamamlayan renklerden meydana gelen ve bütünlüğü olan bir tablodur.