Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN CELAL GÜZEL

Kuvvetler ayrılığı meselesi

Gelişmiş bir demokratik sistem için 'kuvvetler ayrılığı' ilkesinin uygulanması şarttır. Zira, devleti meydana getiren 'güçler' (erkler) arasında denge bu sayede kurulur ve yasama ile yargı kuvvetlerinin yürütme kuvvetini denetlemesi bu şekilde mümkün olabilir.
Osmanlı döneminde, monarşik bir yönetim olmasına rağmen kuvvetler ayrılığı ilkesi, yürütme- yargı münasebetleri çerçevesinde bulunmaktaydı. Koskoca cihan padişahları yargı önüne çıkarılıp muhakeme edilebiliyorlardı.
Millî Mücadele döneminde çıkarılan 1921 Anayasası, Meclis Hükûmeti modeline dayanıyordu. Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra çıkarılan 1924 Anayasası, 'kuvvetler birliği'ne dayanan ve daha ziyade dikta yönetimlerine uygun bir anayasa özelliği taşır.
27 Mayıs'tan sonra darbecilerin dayattığı 1961 Anayasası'nın, sözde kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun vazedildiği iddia edilse de bu anayasa 'kuvvetlerin infiradı'na yani yalnızlaştırılıp zıtlaştırılmasına dayanır. Nitekim bir tepki anayasası olan 1961 Anayasası'ndan sonra devlet organlarının ve kurumlarının çalıştırılması zorlaşmış; üniversiteler, TRT, yüksek yargı kuruluşları devlet içinde devlet kesilmiş ve bu infiradçı anlayış devletin başına belâ olmuştur.
12 Mart Muhtırası'ndan sonra bu çarpıklık görülünce anayasa tâdilleri ile mesele halledilmeye çalışılmış fakat bu mümkün olmamıştır.
12 Eylül darbecilerinin hazırlattığı 1982 Anayasası da bir tepki anayasasıdır. Kuvvetler infiradına ve militarist müdahaleye açık, buna mukabil ileri demokrasiye kapalıdır.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi, en iyi şekliyle 'Başkanlık Sistemi'nde uygulanabilir. Başkanlık Sistemi'ne taraftar olduğunu bildiğimiz Başbakan Erdoğan'ın, kuvvetler ayrılığına karşı çıkmış olması düşünülemez. Başbakan'ın şikâyeti, bizatihî kuvvetler ayrılığı ilkesinden değil, bu ilkenin istismar edilerek kuvvetlerin zıtlaştırılması uygulamasındandır.
Başbakan'ın kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanışındaki aksamaları şikâyet eden konuşmasının üzerine mal bulmuş mağribî gibi atlayarak onu, kuvvetler ayrılığının ve demokrasinin düşmanı, otoriter rejim taraftarı olarak ilân etmek, siyasî istismardan başka bir şey değildir. Başbakan Erdoğan, aslında kuvvetler ayrılığından değil, 'bürokratik oligarşi'den ve siyasallaşarak hakkı olmadığı hâlde 'yerindelik' hükmü veren yüksek yargı organlarından söz etmektedir ve bu konularda yerden göğe kadar haklıdır. Muhalefet bir taraftan Meclis'in yasama çalışmalarını baltalarken, diğer taraftan özellikle CHP, Meclis'in kabul ettiği kanunların tamamına yakın kısmını Anayasa Mahkemesi'ne götürmekte ve demokratik sistemin işleyişini sabote etmektedir. Bu ise kuvvetler ayrılığının istismarıdır.

'Burası Muştur, yolu yokuştur'
Dün Muş Alparslan Üniversitesi'nde 'Demokrasi ve Darbeler' konusunda bir konferansım vardı. Yepyeni ve gelişmiş bir Muş ile Muş ovasında yükselen 7 bin öğrencilik Muş Alparslan Üniversitesi'ne bayıldım. Üniversite Rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç ve idealist çalışma arkadaşlarını candan tebrik ediyorum.
Artık Muş'un yolu yokuş değil... Doğu'nun bu güzel şehrinde pırıl pırıl bir üniversite yükseliyor. Alparslan Gazi'nin ruhu şâd oluyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA