Geçen yıldan beri yazıp duruyorum: Suriye'de BAAS dikta rejimi devrilecek ve Beşar Esad gidecektir. Bu kaçınılmaz sonuç bu yılın başında alınabilir ve yüzbinlerce insan katliamdan, zulümden ve mülteci olmaktan kurtarılabilirdi. Lâkin BM'nin pasif kalması, Rusya'nın engellemesi, ABD'nin başkanlık seçimini beklemesi ve AB ile NATO'nun çekingenliği bu fâcianın uzamasına sebep oldu. Bu arada, biz, doğru bir politika takip ettik; Suriye muhalefetini destekledik ve Suriyeli mültecilere kucak açtık. Ancak, bence daha aktif ve cesur davranabilseydik, hem bu katliam bu kadar uzun sürmezdi, hem de dikta rejiminin sonunu getirme şerefi tamamen bize ait olurdu.
Gene de Suriye'deki eli kanlı dikta rejiminin ve katil diktatör Esad'ın yıkılmasında en büyük pay Türkiye'nin olmuştur. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Şebbiha milislerine taş çıkartan bizim şaşkın muhalefetin tezviratına rağmen, BAAS rejimine ve Esad'a karşı fakat Suriye halkından yana politikalarını ısrarla uygulamaya devam etmişlerdir.
Putin'in son ziyaretinde Erdoğan'ın Esad konusunda onu ikna etmesiyle Suriye'deki kanlı diktatörlüğün sonuna gelinmiştir. Bu bakımdan da dikta rejiminin sona ermesinde Türkiye'nin rolü büyüktür.
***
Şimdi artık en önemli husus,
Esad'dan sonra
Suriye'de iç savaşın bitirilmesi ve yeni yönetimin düzenlenmesidir. Bu konuda, krizin başlangıcından beri açıkça
Suriye'deki muhalif güçlerin yanında yer alan
Türkiye'nin söz sahibi olması normal karşılanmalıdır.
'Yeni Suriye'nin doğumunda,
Suriye Ulusal Konseyi'ni oluşturan
Türkiye'nin ebelik yapması tabiîdir.
Geçen hafta
İstanbul'da yapılan
'Suriye Türkmenleri Platformu Toplantısı'nda
Dışişleri Bakanı Davutoğlu,
'Arzumuz, halkıyla barışık, halkına zulmetmeyen, halkını hakkıyla temsil eden yeni bir Suriye'nin doğmasıdır(...) Bütün Suriye halkı, hiçbir ayrım gözetmeden bizim kardeşimizdir ve kardeşimiz olarak kalacaktır' demiştir.
Türkiye'nin
Suriye politikası,
Suriye'nin toprak bütünlüğü esasına dayanmaktadır. Dolayısıyla,
Suriye'de ayrı bir
Nusayri ve
Kürt devleti kurulmasına izin verilmeyecek;
Arapların,
Türkmenlerin,
Kürtlerin,
Hıristiyanların,
Sünnîler ve
Nusayrilerin hakları korunacaktır.
***
Suriye'de nüfusun yüzde 15'ine tekabül eden 3.5 milyon
Türkmen yaşamaktadır. Ayrıca, kimliklerini unutmuş olan en az 3 milyon civarında
Türk asıllı
Suriyeli vardır. Bugün
Suriye'de
Araplardan sonraki ikinci büyük nüfus çoğunluğu
Türkmenlerdedir.
Suriye'deki muhalefetin
'Özgür Suriye Ordusu'ndaki öncülüğünü
Türkmenler yapmaktadır.
Türkmenlerin,
Fatih Sultan Mehmet ve
Sultan Abdülhamid tugayları, hürriyetleri için aslanlar gibi çarpışıyorlar.
Bugüne kadar
Suriye Türkmenleri hep ezilmişler, asimile edilmeye çalışılmışlar ve hiçbir hakka sahip olamamışlardır.
Suriye Türkmenleri'nin bugünkü hedefleri, yeni oluşumda haklarının -hiç değilse 1921
Ankara Antlaşması'nda olduğu gibi- anayasa çerçevesinde korunmasının sağlanmasıdır. Ortaya çıkacak sivil ve demokratik bir siyasî sistemde
Suriye Türkmenleri'nin de haklı beklentileri vardır.
Türkiye, bu defa
Suriye Türkmenlerini ihmal etmemeli; her türlü siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel haklarını alabilmeleri için bütün gücüyle gayret göstermelidir.