Biz, 'Derhal Suriye'ye müdahale etmeliyiz' deyip gerekçelerini sıraladıkça, içlerinde bilim adamlarının ve köşe yazarlarının da bulunduğu bazı 'kararsız Kasımlar', 'Peki ya Rusya, Çin, İran ne olacak?' diye kamuoyunun zihnini bulandırmaya devam ediyorlar.
Türkiye'nin müdahalesi hâlinde, Rusya'nın, Çin'in ve İran'ın Türkiye'ye karşılık vermesi ihtimali 'sıfır'dır.
Rusya
Bize müdahale edeceği söylenen ülkelerin durumunu kısaca değerlendirelim. Önce Rusya'dan başlayalım. 2. Dünya Savaşı'ndan beri yerinden kımıldamayan Rusya, devrilmekte olan Esad'ın selvi boyu için kılını bile kıpırdatmayacaktır.
Rusya, esasen Esad'ın uyguladığı katliamı tasvip etmediğini söylemiş ve Suriye BAAS yönetimine silâh ve teçhizat yardımını durdurmuştur.
Rusya'nın Türkiye'deki çıkarları ve ekonomik ilişkileri, Suriye'den kat be kat fazladır. Daha geçenlerde Moskova ziyaretinde Putin tarafından dostane karşılanan Başbakan Erdoğan, aradaki olumlu münasebetleri teyit etmiştir.
Bugün 3.5 milyon Rus turisti Akdeniz ve Ege sahillerinin keyfini çıkarmaktayken Rusya'nın Türkiye'ye karşı tavır alması mümkün müdür? Tam aksine, dünkü gazetelerde Rus Başbakanı Medvedev'in halkını Türkiye'ye turist olarak gitmeye teşvik ettiği yazılıydı.
Çin
Çin'in aslında Suriye ile önemli bir ilişkisi yoktur. Çin'in de Rusya gibi Türkiye ile olan ekonomik ilişkileri ve çıkarları Suriye'den fazladır. Hem düşünebiliyor musunuz, tâ binlerce kilometre öteden Çin'in Türkiye'ye müdahalesi ne derece mantıklıdır?
Çin'in Suriye merakının gerisinde İran'la ilişkileri yatmaktadır. Lâkin Çin bakımından en önemli faktör, ABD ekonomisine bağımlı olmasıdır. ABD, istediği anda desteğini çekerek Çin ekonomisini çökertebilir. Suriye krizinde ABD'nin tutumunu gayet iyi bilen Çin'in Suriye'yi daha fazla desteklemesi söz konusu dahi edilemez.
İran
Beşar Esad'ın dedesi olacak zalim, 1921'deki anlaşmadan önce işgalci Fransız hükûmetine bir mektup yazarak, Suriye'de yönetimin Nusayrî azınlığa verilmesini ya da ayrı bir Nusayrî devleti kurulmasını istemiştir. Mektubunda isteğini anlattıktan sonra aynen şunları ifade etmişti: 'Aksi takdirde Müslümanlar burada bizi ezerler.' Esad'ın dedesi, kendisini Müslüman kabul etmiyordu. Fransızlar da Suriye yönetimini, ülke nüfusunun yüzde 8'ini oluşturan Nusayrîlere teslim ettiler.
Suriye'deki BAAS'çı Nusayrîlerin, bizim Hatay civarındaki Alevî Araplarla hiçbir benzerlikleri yoktur. Bizim Alevî- Araplar kardeşimizdir ve başımızın üstünde yerleri vardır. Hepsi de Türkiye'ye bağlı değerli vatandaşlarımızdır. Halbuki Esad'ın BAAS'çı takımı İslâm düşmanı ve Ateist'tir. Camileri bombalamalarının ve halklarına düşmanlığın asıl sebebi budur.
Bizim Alevî-Bektaşî canlarımız ile Esad'ın ateist Nusayrîlerinin hiçbir benzerliği ve ilişkisi yoktur. Hele İslâm Cumhuriyeti olduğunu ilân eden İranlıların, İslâm düşmanı olduklarını gayet iyi bildikleri Suriye yönetimini korumaya kalkması, maskelerini düşürmekte ve altından iki bin yıllık Acem milliyetçiliği sırıtmaktadır. Yoksa, binlerce Müslüman'ı katleden zalim bir rejim desteklenir mi?..
İran, Genelkurmay Başkanı'nın ürümesi umurumuzda bile değildir. Biz doğruluk kervanını yürütmeye devam ederiz. Nitekim, İran Dışişleri Bakanı da hemen koşup Türkiye'ye gelmiş ve 'Siz ona bakmayın' demiştir. Başbakan Erdoğan'ın, 'Yanlarında kimse yokken biz vardık' sözü, nankör bir diplomasiye gereken cevaptır. Ayrıca Dışişleri Bakanımız da bu tehdidi sert şekilde cevaplandırmıştır.
Bugün İran nüfusunun yüzde 55'ten fazlası Türk'tür. Acemler palavra atarken bunu hiç düşünmezler mi?..