Tanzimat'tan sonra, özellikle 19. asrın sonlarında Paris'te toplanmış Jöntürkler'in Fransa mâcerasını bilirsiniz. Fransız İhtilâli'nden sonraki dönemde Türk-Fransız ilişkileri ve Fransa'nın Türkiye üzerindeki tesiri, incelenmesi gereken bir konudur. Kültürel etkiler bir yana, Fransa'nın son iki yüz yılda Türkiye üzerinde başlıca iki önemli olumsuz etkisi olmuştur.
Birincisi, başta idarî teşkilâtlanma ve hukuk olmak üzere, devletin siyasî yapısının kurumlaşmasındaki bürokratik tesirlerdir. Aradan iki yüz yıl geçmesine rağmen, bu hantal bürokrasiyi hâlâ tasfiyeye uğraşıyoruz.
İkincisi, 1789 sonrasındaki jakobenizmin tesiriyle ortaya çıkan katı Fransız laisizmi'nin din aleyhtarı ve antidemokratik etkileridir. Anglosakson sekülarizmi'nden tamamen farklı şekilde gelişmiş ve Fransa dışında benzeri sadece Türkiye'de görülen ideolojik lâiklik anlayışı, 1789-1794 yılları arasında Jakobenlerin Fransa'da dini yasaklamasına ve papazları öldürmesine kadar gitmiştir. Jakobenler, Notrdam Kilisesi'ne 'Akıl Tapınağı' adını verecek kadar işi azıtmış ve kartezyen felsefe ile Usta Hiram'ı buluşturmuşlardır.
***
Tarihe dönüp de bir bakınız... Biz bu nankör
Frenkleri hep koruduk ve onlarla iyi geçinmeye çalıştık. 1525'te
Şarlken'e esir düşen
Fransa Kralı Fransuva (
Kanunî'nin hitabıyla
Françeska) ve annesi
Düşes Dangalen'in
Muhteşem Süleyman'a yardım dileyen mektupları üzerine
Osmanlı'nın yardımı olmasaydı, belki de bugün
Fransa diye bir ülke olmazdı. Lâkin
Fransızlar her fırsatta aleyhimizde oldular.
Kanunî'nin lütfu olan kapitülâsyonlarla semirenler, daha sonra
Osmanlı memalikini sömürmeye koyuldular.
Fransız tarihi, yüz kızartıcı katliamlar ve soykırımlarla doludur. Sadece birkaç tanesini sayalım: 24 Ağustos 1572 gecesi,
St. Bartelemi yortusunda 50 binden fazla
Protestanı sırf mezhep farkı yüzünden kestiler; 1789
Fransız İhtilâli'nden sonra onbinlerce kişiyi icat ettikleri giyotinle katlettiler;
Afrika'daki sömürgelerinde milyonlarca kişiyi gözlerini kırpmadan öldürdüler. Soykırım olarak kabul ettirmeye çalıştıkları 1915'teki
Ermeni Tehciri'nden yarım asır sonra 1954-1962 yılları arasında uyguladıkları soykırım ve zulüm politikalarıyla bir milyondan fazla
Cezayirli'yi, bin türlü işkenceyle fırınlarda yakarak alçakça katlettiler.
Millî Mücadele sırasında
Fransızlar,
Ermenilerle birlikte 25 bin nüfuslu
Antep şehrimizin yaklaşık dörtte birini, 6317
Türk'ü şehit ettiler.
Gaziantep'e giderseniz,
Fransızların yaşları 12 civarında olan 14 çocuğu nasıl kurşuna dizip sonra cesetlerini süngülediklerini gösteren anıtı görürsünüz.
***
Fransızlar, bin yıldır
Türklerle kardeşçe yaşayan
Ermenileri kışkırttılar. Sonra da hiç utanmadan
Türkleri soykırım yapmakla itham ettiler.
Ermenilerin geçmişte mâruz kaldıkları sorunların temelinde,
Osmanlı'yı parçalamak isteyen emperyalist devletlerin ve bunların başında da
Fransa'nın büyük payı vardır.
Şimdi bu
Fransa kalkmış, başındaki itibarsız ve demagog politikacı
Sarkozy'nin yeniden
Cumhurbaşkanı seçilme ihtirasıyla, sözde
Ermeni soykırımını kabul etmeyenleri cezalandıran, akıl, mantık ve demokrasi dışı bir kanunu parlamentodan geçirmeye çalışıyor. Daha önce 2011'de soykırım kanunu kabul edilmiş; 2006'da ise gene bu düşünce hürriyetini yok eden kanun tasarısı
Fransız Meclisi'ne gelmiş ama
Senato'dan geçmemişti.
Türk Milleti olarak
Fransa'ya ve
Sarkozy'ye karşı tepki göstermekte haklıyız. Ancak bu tepkilerin ve karşı duruşun
Türkiye'ye zarar vermeyecek şekilde olması lâzımdır.
Türkiye'de,
'Ermeni soykırımı vardır' diyenleri suç işlemiş kabul ederek cezalandıracak bir kanun çıkarmamız ya da
'Fransa'nın Cezayir soykırımı yoktur' diyenleri cezalandıracak bir kanun çıkarmamız,
Fransa seviyesine inmemizi gerektirir ve doğru olmaz.
O halde,
Fransa ile ekonomik ve ticarî münasebetlerimizi,
Türkiye ekonomisine zarar vermeyecek şekilde kısıtlamalı ve dondurmalıyız.
Fransa ile kültürel ilişkilerimizi kesmeliyiz.
Fransa'nın ve
Sarkozy'nin bu hasmane tutumu devam ettiği müddetçe, diplomatik münasebetlerimizi de asgarîye indirmeliyiz.