Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SAİT GÜRSOY

Türkiye ve sosyal girişimcilik

Türkiye, birçok alanda geriden takip ettiği batı dünyasına, sosyal girişimcilik konusunda da oldukça geriden bakıyor. Nedir sosyal girişimcilik? Sosyal girişimciliği, ticari girişimcilikten, hayırseverlikten ya da sivil toplum çalışmalarından ayıran noktalar nelerdir? Güzel ülkemiz bu konuda neden hâlâ yerinde saymaktadır biraz irdeleyelim. İlk defa 1960 ve 1970'lerde literatüre giren sosyal girişimcilik kavramı 1980'lerde yaygınlaştı. Küresel dünyada geniş bir ağa sahip olan Ashoka'nın kurucusu Bill Drayton tarafından tanıtılmış ve teşvik edilmiş bir kavram.
Sosyal girişimcilik özel sektör ve devletçe karşılanamayan sosyal sorun ve ihtiyaçların giderilmesini amaçlar. Toplumsal sorunlara yenilikçi ve yaratıcı çözümler sunar ve sürdürülebilir sosyal dönüşüm için fikirlerin, kaynakların, sosyal süreçlerin yönetilmesini içerir. Sosyal girişimcilik, kişisel çıkarı önde tutmaz. Sosyal girişimcilik kavramı pazar dinamiklerine karşı bir kavram değildir, aksine pazarla uyum içinde çalışır. Sosyal girişim kâr etmeyi amaçlayan ancak kazandığı parayı yine topluma fayda sağlamak için kullanan bir modeldir.
Bu konularda genel olarak kullanılan ve artık kulağımıza aşina olmuş "balık" örneğinden yola çıkalım. Hayırseverler ihtiyaç sahibine balık verir; sivil toplumcular ise balık tutmayı öğretmeye çalışır. Ancak sosyal girişimcilik topyekûn balık endüstrisini geliştirmeyi, finansal sürdürülebilirliğe sahip projelerle aynı zamanda istihdam yaratmayı amaçlar. Türkiye'de bu kavramın son yıllarda çok konuşulduğunu özellikle üniversitelerin tanıtıcı ve yaygınlaştırıcı projelerinin yanı sıra bazı STK'ların ihtiyaç analizleri yaparak kamuya önderlik etmeye çalıştığını biliyoruz.
Ancak ne yazık ki birçok alanda olduğu gibi bu alanda da hantal yapının sürdüğünü ve toplumda pozitif değişimi amaçlayan liderlerin önüne bürokratik engeller çıkarıldığını duymaya devam ediyoruz. Ülkemiz yüzyıllardır sosyal yardımlaşma kültürünü yaşarken bir taraftan da dezavantajlı gruplara el uzatılan bir medeniyet beşiği olmuş... İmece kültürü buna güzel bir örnek olabilir.
Ancak küreselleşen dünya, birçok alanda devleşen kentsel yaşam, bırakın imece kültürünü, neredeyse komşuluk ilişkilerini bile yok etti. Bu tür, kâr amacı gütmeyen sosyal şirket gibi ticari oluşumlar için kanun ya da düzenlemelere ihtiyacımız var; böylece sosyal girişimcilik konusunda, karşılıksız alın teri akıtan gençlerimizin önünü açmış oluruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA