Okuduğum bir haberle yine sarsılarak başladım güne...
İzmir'de bir anne dedektif misali hareket ederek kızını istismar eden bir adamı ortaya çıkarıyor! Üstelik bu adam ünlü bir YouTuber'ın abisi...
Arkadaşlar kız 13 yaşında, yazıştığı kişi Seçkin Alkış ondan 24 yaş büyük! Ünlü sosyal medya fenomeni Sude Alkış'ın ağabeyiymiş... Kimdir Sude Alkış hiçbir fikrim yok. Ama belli ki ailecek sosyal medyanın fütursuzluğuna kapılmışlar...
FOTOĞRAF ATMIŞ
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatıyor, Seçkin Alkış (38) hakkında 'çocuğa karşı cinsel taciz' ve 'çocuğun cinsel istismarı' suçlarından iddianame düzenliyor. Sonuç ne olur yargı ne karar bilemiyorum burada vahim bir durum var!
Konuyu özet geçeceği, 13 yaşında olan E.A isimli 9. sınıf öğrencisi genç kız, Instagram ve Youtube'da fenomen olan Sude Alkış'ın hikayelerinde paylaştığı ağabeyi Seçkin Alkış'ı takip etmeye başlıyor. Seçkin Alkış da kendisini Instagram'dan takip etmeye başlayan E.A.'yı takip ediyor. İkili arasındaki sohbet zaman içerisinde ilerliyor. İddiaya göre, Seçkin Alkış, genç kıza müstehcen fotoğraflarını gönderiyor, kızdan da aynı şekilde fotoğraflar atmasını istedi. Sonra kızı evine de davet ediyor, burada genç kıza istismarda bulunuyor.
Anne bir noktada şüphelenmeye başlıyor ve kızının cep telefonundaki yazışmaları inceliyor. Kızının WhatsApp üzerinden kendisinden 24 yaş büyük Seçkin Alkış ile olan müstehcen yazışmalarını okuyor, haliyle şoke oluyor. Ve şikayet aşaması...
Gözaltına alınan Seçkin Alkış ifadesinde, "WhatsApp konuşmaları bana ait. E.A. bana kendisini 18 yaşında ve 12. sınıf öğrencisi olarak tanıttı" diyor. Gerçekten artık her şeyin çivisi çıktı. 18 yaşında sandığın için kendine hak gördün yani DM'den yürümeyi...! Çünkü orada sınır yok, kontrol yok. İddianame nereye varır, konu nasıl sonuçlanır bilmiyorum ama artık sosyal medyada tanımadığı insanlarla iletişim kuran herkesin kendine çeki düzen vermesi gerektiğini biliyorum. Seçkin Alkış yazıştığı kızı kaç yaşında olduğunu araştıracak, o bana böyle dedi diye sıyrılamaz işin içinden...! Aileler de bu genç kızın annesi gibi dedektif olacak. Devir kötü çünkü...
ONLARCA VAKA...
Instagram'da takip ettiğim Dijitalbaba isimli, Orhan Toker'e ait bu hesap. Orada her gün böyle onlarca vaka anlatılıyor. Sokakta gezen sapıktan pedofilden çocuğumuzu korumak için nasıl çaba sarfettiğini unutmayın ve bazen kendi halinde bu mecralarda bıraktığınız çocuklarınızı tamamen savunmasız olduğunu unutmayın, sokaktan daha tehlikeli artık sosyal medya. Bu anne kızının peşine düşmese, kim bilir daha neler yaşanacaktı.
***
MUTLULUK İLLÜZYONU
Mutluluk olayı biraz abartılıyor gibi geliyor bana. Hepimiz etrafımızdaki herkesin bizden daha mutlu olduğu sanrısı içindeyiz. Ve ulaşılmaz bir hedefe koşan çarkın içindeki fareler gibiyiz. Öyle ya da böyle koşullu bir mutluluk peşindeyiz. O tatile gidersek, o işi alırsak, o proje onaylanırsa, oğlumuz okul kazanırsa, eşimiz bizi severse, sevgilimiz evlenme teklif ederse mutlu olacağımıza inanıyoruz. Oysa olmuyor. Mutluluk o kadar basit koşullarla sağlanamıyor. Eskilerin bu kadar mutluluk hakkında kafa yorduklarını da sanmıyorum ben. Etrafta uyaran yani sürekli mutluluk pozları verenler olmayınca konu bu kadar büyütülmemiş kafada belli o zamanlar.
HEDONİK ADAPTASYON
Düşünsenize, 1970'li yıllarda Brickman ve Campbell adlı iki psikolog mevzuya şöyle cool bir biçimde yaklaşmış, demiş ki, bu bir Hedonik Adaptasyon (hazza uyum)... Daha sonra kavram Michael Eysenck tarafından "mutluluk çarkı" (hedonic treadmill) haline dönüşmüş... Durum basit: her insanın mutluluğu, ulaşabileceği en yüksek seviye ve düşebileceği en alçak seviye belli olmak üzere bu iki sabit nokta arasındaki değişimden ibarettir.
Yani mutlulukta alt ve üst limitler var! Hayat da bu alt ve üst limitler arasında dalgalanmalardan ibaret. Yani olup olabileceğin mutluluk seviyesi belli kardeşim, kasma... Bir gün biraz yukarısına çıkarsın, diğer gün biraz aşağısına inersin. Diyelim hayalindeki o evi aldın, mutluluktan uçtun, bir hafta sonra tıs... Yine seviye ortalamalara indi. Hayalindeki sevgiliyi buldun, mutluluktan patlayacak noktadasın, bir ay geçsin bakalım ne oluyor.
SADELİK ÖNEMLİ
Bu sıkıcı haberi vermek istemezdim ama olup olabileceğin mutluluk seviyesi belli. Ortalaman kadar. Peki ortalama yükseltilebilir mi? Birkaç tık yukarı çekmek mümkün olur bence. Hani bazı insanlar vardır, onlara bardağın dolu tarafını görenler denir, pozitif denir, Pollyanna denir onlara... İşte onlar ortalamayı biraz yükseltenler kategorisinde. Ama minicik...
Bir de mutluluk fetişleri var... Yani takıntılı biçimde mutlu olmaya çabalayanlar... Yaşam koçlarının, kişisel gelişim kitaplarının daimi müşterisi bu insanlar. Hep kalabalık masalardalar, hep arkadaş ortamlarında. Çünkü çevreleri geniş...! Oysa bir insan ne kadar çok insanla sosyalleşme derdindeyse, o oranda mutluluğu azalıyor. Çünkü kurduğu iletişim, duygusal etkileşim o kadar dağınık ve samimiyetsiz oluyor. Sadelik, ruhun sadeliği o kadar önemli bir kriter ki...
Ünlüler dünyasına bir bakın, çok uzak zamanlara gitmeye gerek yok, bu yaz kim nerede kiminleydi bir gözlemleyin. Kendi kabuğunda, kendi habitatında yaşayanlarla, gözümüze sokanlara bir bakın. Kim daha mutlu eminim anlarsınız...