Yılın bugünlerinde hep "Boğulma sezonu açıldı" diye yazıyorum.
Ne yazık ki, Türkiye'de yine 1 Haziran- 1 Temmuz tarihleri arasında 55 kişi, yüzerken ya da meydana gelen kazalar nedeniyle suda boğularak hayatını kaybetti.
Ülkemizde her yıl yaklaşık 900 kişi suda boğularak hayatını kaybediyor.
Boğulmaya karşı önlemleri denizlerde alıyoruz ama boğulmaların yüzde 70'i baraj, gölet, sulama kanalları, nehir ve göl gibi tatlı sularda meydana geliyor.
Her gölün, sulama kanalının başına bekçi, cankurtaran dikemeyeceğimize göre tatlı suda yüzmenin tehlikeli olduğu kamu spotlarıyla vatandaşın beynine kazınmalı.
'Burada yüzmek tehlikeli' diye tabela koyarak boğulma vakalarının önüne geçemeyiz. Cankurtaran sayısını artırmak da kesin çözüm değil.
Çünkü boğulma süresi çocuklarda 30, büyüklerde 50 saniye.
Kesin çözüm ise yüzme bilmek!
Üç tarafımız denizlerle çevrili ama kimi anketlere göre her yüz 100 kişiden sadece 6'sı yüzme biliyor.
Nüfusumuzun yüzde 70'inin yüzme konusunda yeterli olmadığını, gerçekten yüzme bilenlerin oranının da yüzde 10-15 oranında olduğunu iddia eden uzmanlar da var.
Asıl tartışmamız gereken ise çocuklarımıza neden yüzmeyi öğretemediğimiz!
Gelişmiş ülkelerde her mahallede yüzme havuzu bulunuyor.
Bazı ülkelerde çocuklara yüzme dersi zorunlu!
Bizde ise belediyeler saçma sapan reklam amaçlı harcadıkları kaynaklarıyla yüzme salonu yapmıyorlar. Çünkü pahalı bir iş. Mevcut salonlar da randımanlı kullanılmıyor. Herkesin de çocuğunu yüzme kursuna gönderecek imkanı olmuyor.
Devletimiz son yıllarda yüzmeyi öğretme konusunda projeler geliştiriyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın düzenlendiği "Yüzme Bilmeyen Kalmasın' projesinde son dört yılda 5 milyondan fazla kişiye yüzme öğretildi.
Ama boğulma vakaları daha kapsamlı projelere ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Aslında kıyı şeridindeki illerimizde yüzmeyi öğrenmek için havuza da ihtiyaç yok. İlkokullarda mayıs sonu, haziran başı zorunlu yüzme dersi uygulansa, güvenlik açısından yüzmeye uygun plajlarda yüzme dersleri verilse de olur.
Boğulma olayları kanıksanmamalı. Boğulma vakalarının önüne, zorunlu yüzme dersleri ve belediye-devlet destekli yüzme kurslarıyla geçebiliriz.
***
DIŞ FIRÇALANMAZSA KALBE NE OLUR?
Bir araştırmada Japonya'daki Osaka Üniversitesi Hastanesi'nde yatan hastalardan 1675 kişi seçildi.
Katılımcılar, dişlerini sabah ve akşam olmak üzere günde iki defa fırçalayanlar, dişlerini yalnızca geceleri fırçalayanlar, dişlerini yalnızca sabahları fırçalayanlar ve dişlerini hiç fırçalamayanlar olarak dört gruba ayrıldı.
Ve araştırmada, dişlerini günde iki kez fırçalayanlar ve sadece geceleri fırçalayanların kardiyovasküler hastalıklarda hayatta kalma (tahmini) oranlarının, hiç fırçalamayanlara kıyasla önemli ölçüde yüksek olduğu çıktı.
Elde edilen bulgularda geceleri fırçalamanın sağlık açısından önemli olduğu ortaya çıktı.
Bayramdan bayrama diş fırçalayanlarda durum ne acaba?
Görüyorsunuz kalbimiz de bizi yarı yolda bırakmak için pusuda yatmış, en küçük hatayı değerlendiriyor. Kalp bu şakaya gelmez!
Bazıları gece diş fırçalamaya üşeniyor ama ağızdaki mikroplar gece mesaisine kalıyor!
***
DARP OLAYLARINA TUTUKLAMA KARARI ÇIKSIN
İzmir'de 62 yaşındaki Necmi Gültiren'in 10 yaşındaki torunu lokanta çıkışı yanlışlıkla başkasının arabasına bindi.
Torununun saçlarından çekilerek otomobilden zorla çıkarılmaya çalışılırken gören dede, tartıştığı araç sahibi tarafından darp edilerek yaşamını yitirdi.
Katil zavallı adamı kalbine attığı iki yumrukla öldürmüş.
Muhtemelen tutuksuz yargılanır ve birkaç seneye çıkar.
Her gün araca yol vermeme, otopark, yan baktın, çocuğumu dövdün vs. diye çıkan kavgalarda insanlar hayatlarını kaybediyor.
Daha önce de yazdım; genelde darp ve yaralama olaylarında ölüm yaşanmıyorsa tutuklama kararı çıkmıyor.
"Darp ve yaralamaya anında tutuklama kararı çıksa cezaevlerinde de yer kalmaz" diyenler de var!
Cezaevlerinde yer yok diye insanlar sudan sebepler yüzünden ölmeye devam mı etsin?
Darp ve yaralama olaylarına karşı caydırıcı cezalara ihtiyaç var.
***
ÇOK MU ZOR ÇÖPÜNÜ TOPLAMAK?
Yıllık iznimde Antalya sahillerini dolaşma fırsatım oldu. Ülkemiz doğal güzellikler açısında adeta cennet. Ama cenneti kirletmede üstümüze yok!
Kumsallarda, piknik alanlarında, mesire yerlerinde vs. birçok yerde ortalığa bırakılmış çöplere rastladım.
Elini kuma atıyorsun çekirdek kabukları, sigara izmaritleri geliyor. Plaja kirli çocuk bezi bırakan bile var.
Ormanlık alanlardaki çöpler, kırık cam parçaları ise hem çevreyi kirletiyor hem de yangına davetiye çıkarıyor.
Çok mu zor çöpünü bir torbada biriktirip en yakın çöp tenekesine bırakmak?
İnsanlar nasıl bu kadar umarsız olabiliyorlar?
Çevreyi kirletmenin cezası var ama kanunlar uygulanmıyor!
Çok klişe olacak ama eğitim şart!
***
İŞTEN AYRILMA AJANSI
İşkolikliğiyle nam salmış Japonlar işte ayrılmayı da utanç verici olarak görüyormuş.
Çalışanlar da toplum içinde sorun çıkaran olarak bilinmek istemediklerinden yetkilileri sorgulamaktan geri duruyor, hatta konuşmaya çekiniyormuş.
Bu kısır döngüyü kırmak için son dönemde işten ayrılmak isteyenlere yardımcı olan "taishoku daiko" adlı (işten ayrılma ajansı) kuruluşlar rağbet görmeye başlamış.
İşten ayrılmak için danışmanlık şirketine başvurmak kulağa nasıl geliyor?
Japonlar gerçekten çok farklı bir halk.
Bir uzman durumu şöyle özetliyor; "İnsanlar işlerinde mutsuz olsa da, tıpkı II. Dünya Savaşı'nda kamikazeleri kullanan pilotlar gibi daha büyük bir amaca hizmet için hayatlarından fedakârlık ediyorlar."
Böyle özverili bir halkın sırtı hiç yere gelmez ama çalışmayı kölelik boyutuna taşımak da saçma.
***
Altyazı
"Hafızası zayıf yetişkinler dışında, ergenlik, kimsede tatlı hatıralar bırakmaz." (400 Darbe)