Cumhurbaşkanının Külliye'de bir CHP'liyle görüştüğü iddiasından sonra gözler Muharrem İnce'ye çevrilmişti.
İddia yalan çıktı.
Uzun zamandan sonra ilk defa gündeme gelen İnce, medyaya bol malzeme verdi.
İnce ile ilgili çıkan haberlerin yorumlarına baktım. İnce ile dalga geçen, hatta ona hakaret eden yorumlarla karşılaştım.
Asıl ilginç olan, bu yorumları CHP'lilerin yazdığının belli olmasıydı.
İşte o yorumlardan bazıları:
■ "İmamoğlu korkusu sarmış İnce'yi."
■ "Abi ne yüzsüz adamsın sen yahu! Adamın karşısına aday oldun, kaybettin gene de adam seni cumhurbaşkanı adayı gösterdi. Başka bir partide olsaydın çoktan şutlanmıştın."
■ "Sen de kendi payına mağduriyet yaparak piyasa yapmaya çalışıyorsun Muhırrım ah ulan... "
■ "Kabak tadı verdin artık. Bu adamı biri sustursun."
■ "Eee adam kazandı Muharremcim."
■ "İyice çirkinleştin be sus artık sus!!"
■ "Rezilsin Muharrem." Evet, bu yorumlarda İnce'nin seçim gecesi ekrana çıkmamasının CHP'lilerde yarattığı travmanın izleri de vardı.
Ancak her şeye rağmen çok değil, daha bir yıl önce Muharrem İnce, CHP'lilerin cumhurbaşkanı adayıydı.
İnce, mitinglerde Erdoğan'ı sert bir dille eleştirdikçe CHP'liler zevkten dört köşe oluyorlardı.
İnce CHP'lilerin kahramanıydı.
Şimdi ise "Rezilsin Muharrem" diyorlar.
Nereden nereye!
Kahraman yaratıp sonra bir kalemde silme konusunda CHP'lilerin üstüne yok. Şimdi yeni kahramanları Ekrem İmamoğlu.
Bakalım onu nasıl bir son bekliyor?
Konya valisinin hatası
Konya'da Öğretmenler Günü kutlamasında kent valisi Cüneyit Orhan Toprak, konuştuğu sırada karşısında bacak bacak üstüne atarak oturan kişiyi öğretmen sanıp onu azarladı. "Sen öğretmen misin birader? Öğretmen gibi otur da bir görelim" dedi.
Daha sonra bu kişinin yerel bir gazete muhabiri olduğu açıklandı. O kişinin nasıl oturduğunu göremedik, vali haklı olabilir. Ancak Öğretmenler Günü'nde, öğretmen olsun olmasın, bir kişiyi herkesin önünde azarlamak ve bu olayın sosyal medyada büyük tepki çekeceğini akıl edememek doğru bir davranış mı?
Keşke vali küçük bir espriyle ya da tatlı dille öğretmen sandığı o kişiyi uyarsaydı.
"Sen öğretmen misin birader?" sözü, üslup olarak o makamdaki birine uymuyor.
Valinin mevzuyu uzatıp salondaki diğer insanlara kendini zoraki bir şekilde alkışlatması da hoş değildi. 'Ben önemli bir mevkideyim, bana saygı duyacaksın' yaklaşımı eskide kaldı artık.
En küçük olayın muhalefet malzemesi yapıldığı şu günlerde devleti temsil edenler daha dikkatli olmalı.
Turiste para harcatamıyoruz
TÜİK'in verilerine göre, 2019'un ilk dokuz ayında Türkiye'yi yurt dışından 4 milyon 555 bini Türk vatandaşı olmak üzere 39 milyon 953 bin kişi ziyaret etti. Söz konusu dönemde yaklaşık 26.6 milyar dolar turizm geliri elde edildi. Turistlerin kişisel harcamalarında en yüksek kalemi 5 milyar 63 milyon dolarla yeme içme oluşturdu. Turistler 2 milyar 998 milyon dolar giyim ve ayakkabı için harcama yaparken, hediyelik eşyaya 1 milyar 42 milyon dolar verdi.
Gurbetçilerin dönüşte aldığı gıda ve giyim ürünlerinin payının yüksek olduğunu hesaba katarsak yabancılara yine para harcatamadık demektir.
Zaten turizmdeki temel sorunumuz turistleri otele, tatil köyüne hapsetmek. Hediyelik eşya satışının düşük olması ise önemli bir ayrıntı.
Hediyelik eşya denilince aklınıza halı, ay yıldızlı tişört, fes ve yörelere özgü incik, boncuk, çanak çömlek geliyor değil mi? Oysa Avrupa, hediyelik eşya üretmede bir numara.
Marka olmuş sanatçılar, tarihi eserler, olaylar ve kentlerin sembolik yapıları hakkında akla hayale gelmeyecek ürünler üretiyorlar. Turistler de bunları kapış kapış alıyor.
Oteller 'full çekiyor' ama turiste yeterince para harcatamıyoruz. İşte Kültür ve Turizm Bakanlığı asıl bu sorunu çözmeye yönelik projeler üretmeli.