Tabii uzaktan konuşmak kolay. Özel hayatın milyonların gözüne sokuluyor; kimse sana açıp derdini, düzenini, üzenini sormuyor. Adamın biri, 'İşim bu' savunmasıyla gecenin köründe seni takip ediyor, gizli gizli fotoğraflarını çekiyor. Ve sen, mesleğin nedeniyle sahip olduğun şöhretten dolayı cezalandırılıyorsun. Kuaföründen manavına, aile dostlarından büyüklerine, iş arkadaşlarından arabanı teslim ettiğin valelere kadar herkes ama herkes, senin en özelini görüyor, bir de bilip bilmeden seni yargılıyor. Ve bu röntgenciliğin adı, habercilik oluyor.
BAŞINI EĞME ŞEBNEM
Bkz: Oyuncu Şebnem Bozoklu'nun başına gelenler... Aylardır eşiyle boşanacakları yazılıyordu ve Şebnem bunu inkar etmişti, edebilir. Bunun aile dengeleri var, duygusal kopamaması var, tam karar vermeden milyonlara açıklamama isteği var. Kadının özel hayatı, kimseye hesap vermek zorunda değil. Hadi tamam; Şebnem ünlü bir oyuncu ve onu takip etmek, fotoğraflarını çekmek de habercilik. Ama size şöyle bir teklifim var: Koyun Şebnem'in yerine kendinizi; hangimizin hayatı tek bir çizgide seyrediyor ki? Kuralına göre yaşamak nedir ki? Siz özel hayatınızı gazetelerde görseniz, evliliğiniz gazetelerde tartışılsa, içtiğiniz içkiden sevdiğiniz kişiye, kilonuzdan dansınıza kadar sürekli birilerine hesap vermeniz gerekse, ne kadar hoşunuza gider? Bu ne kadar adildir?
Rica edeceğim bana 'Eeee bu da ünlü olmanın bedeli, dünyanın her yerinde böyle' nakaratını söylemeyin. Hem çok demode, hem de zalimce. Şebnem Bozoklu'yu seviyor, sonuna kadar destekliyorum. Eğme başını Şebnem! Ha bir de şunu eklemek istiyorum: Başkalarına çektirdiğiniz acılar, bir gün gelip sizi buluyor ve daha da beter yerden vuruyor, geceleri uyutmuyor biliyor musunuz?