Kendimizi suçlamaya yatkınız.
Hele söz konusu fit vücut yapmaksa sürekli şikayetteyiz. İki lokma yemek yedikten sonra gelinen konu; kilomuz, yaptığımız/yapamadığımız sporumuz oluyor. Sanırsınız başka konuşacak şey yok.
Bunu konuşacaksan yeme, yiyeceksen de burnumuzdan getirme be usta!
Oysa ki 'Evladım koşma', 'Aman çocuum yorulma', 'Balede, sporda, kayakta, patende ne işin var; bir yerini kıracaksın sonra. Otur oturduğun yerde!' denilerek büyütülmüş bir nesil olduğumuzu unutuyoruz.
Sahilde, ormanda, caddelerde yukarı aşağı yürüme olayımız bile, toplasanız beş seneyi geçmez.
Yayılmak, yorulmaktan korkmak ve sporu yorulmakla eş tutmak geleneğimiz.
En azından 30'larını geçmişler için durum böyle.
'Dünyada nasıl barış sağlarız, nasıl daha iyi insanlar oluruz, nasıl mutlu yaşarız, çocuklarımızı nasıl eğitmeliyiz, doğayı nasıl kurtarırız?' endişeleri yerine; fit vücut, zayıflık ve sağlık telaşına düşmüş durumdayız. Sanırsınız incecik ve kaslı olunca, derdimiz tasamız kalmayacak.
Kalkmış 30'dan, 40'tan sonra bünyeye sporu sevdirmeye çalışıyoruz. En popüler hareketler de şunlar:
Pilatese gitmek, özel hoca ile çalışmak, boks, koşu ve tabii ki yaşam koçu Şeyda Coşkun'un hatırası olarak yürüyüş...
KİNOA HAŞLAYAN DİYETÇİ
Bütün bu aktivitelerin yanında ekmeği, makarnayı, hamuru da düşman ilan ettik.
Sponsored by: Prof. Dr. Canan Karatay.
"Şeker, zehirdir" dedi, "Hamur ölüm" dedi, "Ekmek aslaaa!" çekti.
Bir de üzerine detoks furyası geldi; 35-40 yaşından sonra ellerimizde sebze suları, perişan olduk! 'Detoks merkezine git, acılar çekerek üç-dört kilo ver, eve gel akşam yemek ye, ertesi sabah tüm kilolarını geri al' şekli.
Ardından eve diyet yemek paketleri gönderen şirketçikler türedi.
Kinoayı haşlayan herkes, diyet yemekçisi oluverdi zaten. Günde üç öğün birer avuç yemek gönderiyorlar, ekmeği, yağı, şekeri, tuzu kesiyorlar; oluyorlar sana diyet yemekçisi. Yahu bu diyet değil; açlık grevi, açlık! Sonra tabii ki verilen tüm kilolar geri alınıyor.
Yoyo şeysi bu da... Bu kadar diyet türü, onlarca tü kaka besin, binlerce diyet listesi varken, başarılı olanlarımız yüzde 5'i geçmiyor, iyi mi! Hadi yemekleri kenara koydum, spor programlarımız da bir acayip.
Gözlemlerime göre spora saranlar şu çeşitlere ayrılıyor:
1. Sporla kafayı bozup hayatını spor salonunda, koşularda, ormanlarda geçiren; kastan, proteinden, yağ oranından başka şey konuşamaz hale gelenler.
2. Spor yapıp spordan sonra simit, poğaça, menemene vuranlar ya da akşam kadeh kadeh içki içenler.
3. Sporu 'yapılması gereken bir aktivite' gibi görüp hiç de hoşlanmadan mecburen hayatına alanlar.
Üçünün de uzun vadede faydası görülmüyor elbet. Ve fakat en sık karşıma çıkan (buna ben de dahilim) bir diğer grupsa; boşa kürek çekenler.
Hayatlarında hep bir diyet ve spor söz konusu olup bir türlü istedikleri verimi alamayanlar; diyet yapıp kilo veriyor, sonra şak geri alıyorlar. Spora gidiyorlar ancak yine de bedenlerini istedikleri şekle sokamıyorlar.
Ve bunun için hep kendilerini suçluyorlar;
'Ah o son lokmayı yemeyecektim', 'Daha çok spor yapmalıydım', 'Bugün sabah-akşam yürüyeyim, acaba yürümek yetmez mi, koşsam mı?' gibisinden... Çok yemek yemeseler bile, bir türlü istedikleri forma giremiyorlar yani. Valla ben size bi' şey söyleyeyim mi; artık diyetlerden de, çılgın spor programlarından da, crossfit'inden de, boksundan da, pilatesinden de, detoksundan da bıktım!
Dönüp dolaşıp geldiğim yer hep aynı çünkü.
AYAR LAZIM
Bu bitmek bilmeyen spor-diyet meselesini aldım, önüme yatırdım. Burada bir yanlış var ama nerede? Bu kadar çabaya Victoria's Secret modeli gibi olur insan ama ne mümkün!
Oysa ki doğru, kalıcı, kişiyi hayatından uzaklaştırmayan bir beslenme ve spor programıyla gayet güzel biçimde, farkında olmadan, kasmadan, yıpranmadan formda kalmanın formülü var.
İşi en iyi bilene gideceksiniz; üç günde üç kilo vermeye değil.
Zevklerinizi elden bırakmadan, uzun vadede yaşam biçiminize ayar çekeceksiniz.
Uçlarda gezinmekten vazgeçeceksiniz yani, hepsi bu. İki ay spora gitmediğin için vücudun bozuluyorsa, senin yaptığın spor zaten baştan yanlıştır, eyyy fitlik girdabında kaybolmuş arkadaşım.
Demek istediğim şu ki; belki de suçlu olan siz değil, seçtiğiniz yoldur. Yaptığınız diyeti, çalıştığınız spor hocalarını gözden geçirin derim ben. Şu hayatta sevmeden yapılan her şey faydasız. Bu tavsiyemi de yabana atmayın olur mu?