İyi kitabı okurken, geçmiş yüzyılların en iyi insanlarıyla sohbet ediyor gibi olursunuz. Engin Geçtan'ın İnsan Olmak kitabı da böyle. Kitap bitince büyük bir boşluğa düşüyorsunuz, sanki o sohbet bitmiş ve bir daha yaşanmayacakmış gibi. Bu yüzden her boşluğa düştüğümde tekrar okuduğum bir kitaptır İnsan Olmak. Bu kez 10. defa belki ama her seferinde başka bir keşifle çevirdiğim o son sayfayı iki insan türünü düşünerek bitiriyorum. Engin Geçtan'ın şahane bir tespiti var kitapta: Dünyada iki tür insan vardır: Yaşayanlar ve bu yaşayanları seyredip eleştirenler. Seyretmek ölümü, katılmak ise yaşamı simgeler! Yaşamak, kendisi olabilmeyi ve yaşama etkin bir biçimde katılabilmeyi tanımlar. Bu, insanın kendi sorumluluğunu, bir başka deyişle, yaşamına anlam katma sorumluluğunu içerir.
İşte bu satırlar çıkmıyor aklımdan çünkü hayatınıza bir şekilde girmiş kim varsa neredeyse hepsini düşünüp tespitin ne kadar doğru olduğunu bir kere daha görüyorsunuz. 180 sayfalık bir terapi niteliğindeki bu kitap, sizi hem kendinizle hem çevrenizle yüzleştiriyor. Neden insanlar dünyaya karşı sonu gelmeyen bir öfke taşırlar hiç düşündünüz mü? Seyrettikleri için, kendileri hayatı yaşamadıkları için. Kitap, iyileşme için ilk iki şartın yüzleşme ve yaşama isteği olduğunu gösteriyor. Basit bir anlatımla ,seyretmeyin, eleştirmeyin, yaşayın diyor. Seyretmek ölümü simgeliyor çünkü. Hayatı hiçbir şey yapmadan seyrederek yaşarsan ölüden farkın kalmaz. Bunun anlaşılması için birçok örnek veriyor Engin Geçen kitapta. Öte yandan gerçekten insan olmanın ne demek olduğunu anlatan, kendin dahil çevrendeki herkesi anlamanı sağlayan satırlarla da farkındalık yaşamana sebep oluyor. Amerika'daki Ohio Üniversitesi'nden Dr. Emily Moyer-Guse'un yaptığı araştırmaya göre insanların sıkı sıkıya takip ettikleri kitap ya da dizi karakterleriyle adeta özdeşleştiklerini, tamamen bittiğinde ise çeşitli depresyon belirtileri gösterdiklerini açıklamış. İnsan Olmak tam olarak böyle, o yüzden gerçek bir başucu kitabınız olabilir... Yanınızdan hiç ayırmayın ve tüm sevdiklerinize hediye edin. İki insan türünden de yaşayan olmayı seçin lütfen. Yaşayın bu hayatı çünkü seyredip eleştirmenin ne kendinize ne başkasına fayda yok.
370. MÜZAYEDEDE 250 BİN TL'LİK AÇILIŞ
Müzayede takip edenler, hangi eser ne kadara satılacak diye beklemenin heyecanını iyi bilir. Geçtiğimiz pazar da benim için böyle bir gündü. Çalışmalarını Berlin ve İstanbul'da sürdüren Azade Köker'in Artam Antik A.Ş.'nin yeni müzayedesinde, günümüzün en önemli meselesi olan Kovid- 19'a odaklanan eserinin ne kadara satılacağı merak konusuydu. Köker, esere dikkatli bir biçimde baktığımızda fark edebildiğimiz görsel referanslar aracılığıyla bugünün Kovid-19 gerçeğini ve pandemiyi bir sanatçı olarak nasıl yorumladığını ortaya koymuştu.
BİR YAPBOZUN PARÇALARI
Bir ormanı tasvir eden resimde, birbirini tekrar eden desenlerde maskeli insanları, kovid virüsünün formunu görüyoruz. Sanatçı, doğanın geri dönüşü olmayan bir çöküş içinde olduğunu ve bunun Kovid-19 ile daha da hızlandığını düşünüyor. Günümüzün görsel bir kaydını tutan eser, 370. Müzayede'de 250 bin TL açılış fiyatıyla satışa sunuldu. Doğadaki bütün canlı varlıklar aynı değere sahiptir.
İnsan ve Doğa olarak kategorilere ayırmak doğru değildir. Düşünce ve bilgi üretme kapasitesinin yalnızca insanlara özgü bir ayrıcalık olmadığını, tüm canlıların yaşama ve sürekliliğinin içinde bunun sistemlerle paylaşıldığını kabul ediyoruz. Yaşam bu kuvvetlerin ve sistemlerin birbiriyle karmaşık ilişkisidir. Yaşam, insan ve insan olmayanlar diye ikiye bölünemez. İnsan olarak en büyük başarı yaşamak ve yaşatmaktır.
Köker uzun yıllardır yapıtlarında insanlar tarafından müdahale edilmiş doğayı ele alır. Kolaj ve resimlerinde doğa manzaraları eşliğinde güncel konulara değinirken, yeni bir gerçeklik tasvir eder. Yüzey katmanlama ve yeniden işlemeyle, görüntünün mükemmelliğini bozarak, bir yapbozun parçalarıymışçasına bir araya getirdiği manzaralarda, doğayı nasıl yok ettiğimiz ve bu durumun sonuçlarıyla yüzleşmemiz gerektiği gerçeğini bizlere hatırlatır.