Birilerinin hayatı başka birilerini eğlendiriyor gibi görünse de müthiş bir yozlaşmayla ve tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Bakın Şebnem Schaffer ile Şenol İpek'e... Televizyon izleyicisi onları izlerken eğleniyor belki ama hiç kimse sesini çıkarmadığı için, bir süre sonra her şey doğalmış gibi algılanmaya başlıyor; küfür etmek doğal, birini aşağılara çekmek doğal, aşağılamak doğal, her şey doğal... Her şeyin hızla bu kadar doğal hale gelmesinden korkuyorum. Gazeteci olarak, insan olarak, kadın olarak ve bir anne olarak... Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz? Farkında mısınız? Ayrılıklarda, tartışmalarda, rekabette, kısacası hayatın her alanında bir tuhaf üslup gelişiyor. Ve bu üslup doğal hale gelmeye başlıyor. Öyle görülüyor, öyle kabulleniliyor. Herkes kendini haklı çıkarmak için karşısındakini aşağıya çekmeye çalışıyor. İnsanlar kaybetmemek için, kazanan olmak için bütün numaraları sergiliyor. O güne kadar sergilediği bütün duruşları hiçe sayarak, bir başka 'ben'e dönüşmeyi göze alarak üstelik. Sonuç? Sonuç; kimliksiz insanlar topluluğu Madem söz Şebnem ile Şenol'dan açıldı, onlarla devam edelim. Ve insanın atmaya çalıştığı kurşunların nasıl kendisine saplandığını görelim. Şebnem Schaffer kendi namusunu korumak için kendince başkalarının namussuzluğunu diline doladı, sonunda en çok kendi duruşu sorgulanır oldu. Hayatına girmiş erkekleri, biseksüellikle suçladı. Amacı kendini yukarı çekmekti. Ne oldu? Daha da aşağılara düştü. Herkes onun en özel alanıyla ilgili konularda yorum yapmaya başladı. Yani öyle olmuyormuş işte; konuşunca kazanmıyormuş insan. Şebnem'in program program dolaşıp eski sevgililerini anlattığı günlerde, "Helal olsun, konuşmuyor" dediğim Şenol İpek de çıktı sonunda ortaya. Dayanamadı. O da erkekliğini kanıtlamak için tuhaf şeyler anlatmaya başladı. Cinsel ilişkilerini, Şebnem'in annesinin bu ilişkideki varlığını, sevişme seslerinin başkaları tarafından nasıl duyulduğunu falan. Neresinden bakarsanız bakın tuhaf. Onunki de tipik, başkasını aşağı çekerken kendini yukarı çıkarmaya çalışma metodu işte. Ama olmuyor. Olmuyor işte... Şebnem ile Şenol, dozunu kaçırdıkları açıklamalarıyla birbirlerine değil kendilerine zarar veriyorlar. Bundan sonra; Şebnem'in hayatına girecek erkeği, Şenol'un hayatına girecek kadını çok merak ediyorum. Hangi güvenle onlarla ilişki yaşanabilir, korkmadan, çekinmeden iki insan kendilerini birbirlerine açabilir gerçekten merak ediyorum. Bir de anne Lale Hanım faktörü var tabii. Kızını çok seven bir anne olduğunu iddia eden Lale Hanım; onu korumak istiyorsa neden Şebnem'i alıp da Almanya'ya kendi hayatlarına dönmüyor. Bu kadar mı göz boyuyor şöhretli hayat. Çocuğunu kaybetme pahasına bile olsa bu kadar mı vazgeçilmez bir şey şöhret?