KADEM'in kamuoyu ile paylaştığı istatistik çok çarpıcıydı. 4'ü dijital platformlardan olmak üzere 14 diziyi mercek altına alan kuruluş, her bölüme ortalama 9 kadına şiddet sahnesinin düştüğünü belirledi.
Bence ayda neredeyse 25 kadının öldürüldüğü bir coğrafyada senaristlerin buna kayıtsız kalması düşünülemez. Nihayetinde onlar da Mars'ı gözlemleyip hikaye yazmıyorlar. Ancak meselenin işlenme biçimi ve dozu çok önemli.
Diziler evrenini doğru kullandığınız zaman farkındalık yaratır ve çözümün bir parçası olursunuz. Yok eğer sadece şiddeti "reyting balığı tutmak" için olta olarak toplumun içine sallandırırsanız, sorunun parçası hatta sebebi haline gelirsiniz. Öyle ki, sadece tempoyu yükseltmek için senaryoya "iliştirilen" yapay şiddet sahnelerinin en büyük zararı; bu büyük meselenin kanıksanmasına ve hayatın normal akışına dahil edilmesine vesile olmaktır. Zira bir meseleyi ne kadar normalleştirirseniz, çözümünü de o kadar zorlaştırırsınız.
Bizim dizicilerin düştüğü en büyük hata, sadece kötü örneklerin üzerinde tepiniyor olmaları. Bunun yerine güçlü kadınların rol model olmalarını teşvik edecek örnek karakterleri ekrana taşısalar çözümün bir parçası olacaklar.
Bu arada Erdoğan ailesinin büyük başarılara imza atmalarına rağmen bir adım geride duran mütevazı üyelerine duyduğum saygı ve takdir hissi günden güne artıyor. Emine Erdoğan'ın sıfır atık konusunda tüm dünyayı harekete geçiren müthiş bayraktarlığı ve Sümeyye Erdoğan Bayraktar'ın KADEM ile gerçekleştirdiği müthiş projeler, Bilal Erdoğan'ın başta okçuluk branşı olmak üzere geleneksel sporlara kazandırdığı ivmeyi bir vatandaş olarak hayranlıkla izliyorum. Damatlardan Selçuk Bayraktar'ın havacılık sanayiine kattığı baş yapıtları ve Berat Albayrak'ın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı sırasında başta Karadeniz'de doğalgaz bulunması olmak üzere yerli ve milli enerji hamlesini başarıya ulaştırması da unutulmamalı.
Gördüğüm manzara şu: Ailenin her ferdi, vatanın dört bir yanından tutup, memleketi bir şekilde refaha eriştirmek adına elini bu büyük kayanın altına sokmuş, tüm gücüyle kaldırmaya çalışıyor.
Ya Türkiye'de olsaydı?
Marketlerin eve servislerinde yeni bir döneme girildi. ABD'de bir market zinciri, müşterilerin verdiği siparişleri adreslerine robotla göndermeye başladı.
Uygulamanın videosunu izlediğimde gerçekten de teknolojiye şapka çıkardım. Otonom araç kaldırımda ilerliyor, karşıya geçeceği zaman yaya geçitlerini kullanıyor ve yayalara yeşil ışık yanmasını bekliyordu. İnsanlar da büyük bir şaşkınlık içinde robotun fotoğraflarını çekiyordu.
Peki uygulama bizde olsaydı insanlar sadece fotoğraf çekmekle yetinirler miydi, yoksa robotcağız yolda sürekli soyulup, adrese bir türlü dolu sepetle varamamanın hüznünü mü yaşardı? Bilemedim şimdi...
Elin hırsızı bile...
Atv'nin büyük ilgiyle izlenen bilgi yarışması Kim Milyoner Olmak İster'deki soru tek kelime ile ibretlikti: "Ağustos 2024'te Roma'da bir eve giren hırsız evde hangisini yapmaya dalmış, ev sahibinin uyanıp kendisini görmesi sebebiyle yakalanmıştır? A: Birikmiş bulaşıkları yıkamaya B: Kitap okumaya. C: Evdeki yavru kediyi sevmeye D: Pizza yemeye."
Yarışmacının ikinci hakkında bildiği doğru cevap "Kitap okumaya" idi. Elin hırsızının bile kültürel duruşuna bakar mısınız?.. Kim bilir o kitabın yazarının koltukları da ne kadar kabarmıştır? Nobel Edebiyat Ödülü bile bu kadar gurur vermez insana...
Bu arada bir soru da benden olsun:
"2024 itibariyle Türkiye'de kitap okumayanların oranı nedir? A: Yüzde 43 B: Yüzde 53 C: Yüzde 63 D: Yüzde 73."
Evet doğru bildiniz. Cevap D şıkkı olacaktı!..
Zap'tiye
Yoksa?.. Yoksa?.. Oh şükür, sadece benzeriymiş. Karakolun önünden geçse 1 yıl derdini anlatamaz vallahi...
Gaf kürsüsü
A Haber'de dış ses, kadın motosikletçi için "Gaz pedalına yüklenip, Afrika kıtasını baştan başa gezdi" dedi. Ancak motosiklet, el gazıyla çalışıyordu.
Ne demiş?
"Bu sözümü unutma, Sezen Aksu insanlara yaşları 22'yi geçtikten sonra dokunuyor." (Milyoner sunucusu Oktay Kaynarca'nın genç yarışmacıya nasihati)