Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Mesele 8 bin lira değil anlamadınız mı?

Yenidoğan Çetesi olayının ilk gününden itibaren kafaları kurcalayan bir soru vardı. İnsanlar, "Günlüğü 8 bin lira olan devlet yardımını almak için bu kadar büyük organizasyona gerek var mı? Hastaneler, doktorlar, 8-10 çocuğun kuvöz parası olan 80-100 bin liraya tamah ederler mi?" diyorlardı.
Salı sabahı adliye sarayı önünde A Haber'in sorularını yanıtlayan Avukat Pınar Hacıbektaşoğlu, buzdağının görünmeyen yüzünü deşifre etti. Dedi ki: "Mesele sadece 8 bin liradan ibaret değil. Bu bebeklerin tedavileri için SGK'dan ücretsiz alınan ilaçlar kullanılmıyor. Biriktirilip daha sonra dışarıya çıkarılarak satılıyor. Bizde ilaçlar ucuz. 10 bin liralık bir ilaç yurt dışında 50 bin liraya satılıyor. Çete çok daha kalabalık ve düşünülenden daha geniş bir yurt dışı ağına sahip olabilir. Olaya böyle bakıldığında yasa dışı kazanç çok daha büyük bir meblağa ulaşabilir."
Avukat Hacıbektaşoğlu'nun işaret ettiği bu durumun altı eşelendiğinde çok daha büyük hacimli, uluslararası bir yapılanma çıkabileceğini düşünüyorum. Hatta bu iddiayı bir adım daha ileriye taşımak istiyorum.
Malum, Türkiye'de sağlık hizmetleri son 15 yıl içinde dünyayı kıskandıracak şekilde gelişti. Birbiri ardına açılan kent hastaneleri, en son teknolojilerin kullanıldığı cerrahi müdahalelere ve tedavi yöntemlerine imkan veren yeni alt yapılar, uzun muayene kuyruklarının yerini tek bir tık'ın alması, pek çok pahalı ilacın SGK şemsiyesi altına alınması bazılarını fena halde rahatsız etmiş olabilir. Bu bağlamda kiralık çetelerle sağlık sistemimizin itibarı hedef alındığını düşünüyorum. Meseleye bir de bu perspektiften bakılmasının faydalı olacağına inanıyorum.
Sözün özü: Mesele 8 bin lira değil, anlamadınız mı?
Bu vesileyle A Haber kadrolarını, Narin davasından sonra Yenidoğan Çetesi davası sırasında da yaptıkları olağanüstü habercilik performansı için bir kez daha yürekten kutluyorum.

Nükleer silah şart!
Dünyanın nükleer savaş için papatya falı açtığı günlerde bu haritayı CNN Türk ekranlarından ödünç aldım. Son 50 yılın en önemli savaşları etrafımızda, hatta kuş uçuşu bize 2'şer saat mesafede olmuş. Kosova, Rusya, Ukrayna, Çeçenistan, Abhazya, Azerbaycan, Ermenistan, İran, Irak, Suriye, İsrail, Filistin, Katar ve Libya... Yani ateş çemberinin tam ortasındayız.




İyi ki başımızdakiler bu durumu önceden görmüş de silah sanayimize tarihi yatırım yapılmış.
Bana göre yeni hamlemiz nükleer silah edinmek olmalı. Zira bu cehennemden kurtulmanın başka yolu yok.

Milli Takım'ı ne yıktı?
A Milli Takım'ın son maçlarda kötü oynayıp UEFA Uluslar Ligi'nde trene geç kalmamızın sorumlusu olarak İtalyan hoca Montella'yı göstermek insafsızlık olur. Zira adamcağız golcü olarak oynatacak yerli santrfor bulamadı. Peki neden? Süper Lig'de forma giyen bir tek yerli santrfor yok da ondan.
Artık spor okullarındaki çocuklar bile kendilerine mevki olarak santraforu seçmiyorlar. İyi biliyorlar ki, 9 numaralı forma yabancılara rezerve... Görünen o ki, futbolda da "yerli ve milli" bir hamleye ihtiyaç var.
Aslında hiçbir felaket tek bir nedene bağlı olarak gelişmez. Çoğunlukla zincirleme bir reaksiyonun sonucudur. Yukarıdaki ana nedenin yanına elverişsiz hava ve saha koşulları, kalecimizin formsuz bir gününde olması, takımın omurgasını oluşturan iki oyuncumuz Hakan Çalhanoğlu ve Abdülkerim Bardakçı'nın cezalı olmaları da eklenince hezimet kaçınılmaz oldu.

Şeref kürsüsü
Kahramanmaraş'ta evleri yıkılan iki Kore gazisine Güney Kore iki prefabrik ev hediye etti. "İyilik yap, iyilik bul" diye boşuna dememişler.

Zap'tiye
Altta hayaller, üstte gerçekler...



Ne demiş?
Soru: 10 yıl boyunca dünyanın her yerinden tohum getirilmesine rağmen mahsul vermeyen hangi bahçedir? Cevap: Fenerbahçe. (Sosyal medyadan)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA