Sosyal medyada gezinirken Almanya'da çalışan bir gurbetçi kadınla İstiklal Caddesi'nde yapılan röportaja denk geldim. Kadının cümleleri arasında biri vardı ki bana bu yazıyı yazdırdı: "Almanya'da zammı sadece devlet yapar, esnaf değil. Çay bir yerde 10 lira, benzer bir başka mekanda 40 lira. Kilosunu aynı fiyata almıyorlar mı? Kafalarına göre nasıl fiyat belirleyebiliyorlar?"
İşte zurnanın zırt dediği yer de tam burası... Bizde bir reel enflasyon var, bir de keyfi enflasyon. "Hazır fiyatlar yükselmişken bir voli de ben vurayım" anlayışı, mevcut enflasyonu katlayan başlıca neden. Her dükkanın önüne maliyeci, polis, zabıta dikmeye imkan yok. Bu ancak insanların içindeki ahlak ve imanı pekiştirerek sağlanabilir. Allah korkusu olmayanda ticari ahlak olabilir mi?
Eskiden esnaf kendi kendini denetlerdi. Bunu yapan da meslek dallarının kendi loncalarıydı. Diyelim ki lonca bir ayakkabıcının ayıplı ya da pahalı kundura sattığını belirledi. O ayakkabı hemen dükkanının damına atılırdı. Bu, onun loncadan kovulduğu ve bundan böyle hiçbir yerde dükkan açamayacağı anlamına gelirdi. "Pabucu dama atıldı" deyimi de işte buradan gelmektedir.
Namuslu, dürüst, ahlaklı esnafa sesleniyorum: Aranızdaki fırsatçıların pabucunu dama atın ki, vatandaşın gözünde pula dönen "mesleğin itibarı" kurtulsun.
Hasat bitti, kaçak trafo bitmedi
Size geçenlerde kaçak elektrik tesisatı kurmak isterken aynı hafta içinde akıma kapılarak hayatını kaybeden üç Güneydoğulu vatandaştan söz etmiştim. Yeni bir veriye ulaştım. Dicle Elektrik, Şanlıurfa'nın Harran ve Viranşehir ilçelerinde tarımsal sulamada kullanılan 15 kayıt dışı trafoya el koyduğumu bildirdi. Şirket, trafoların toplam 2.200 KVA gücünde olduğu açıklamasını yaptı. Yani bir ilçenin elektrik ihtiyacı kadar kaçak elektriği bu trafolar sayesinde sistemden çalmışlar. Tarlasını kaçak elektrikle sulayan aynı kişiler sonra gidip kayyum protestosunda polis taşlayarak "Hak, hukuk, adalet, özgürlük" diye slogan atıyorlar.
Sizin özgürlük anlayışınız devletin malını "özgürce" çalıp çırpmak, başkalarının emeğini, parasını gasp etmeyi kendinde "hak" görmek, terörizmi "adalet" saymak, mahalleden geçen elektrik hattına kanca atmayı "hukuk" bilmek midir?
Adamı elektrikten önce Allah çarpar, bilesiniz.
Bizi okumanın faydaları
Pazar günü Atv'de Milyoner'i izlerken tüm kalbimle Meryem kızımızı destekliyordum. Hem eğitimini, hem genel kültür birikimini hem de bazen mantığını bazen de duygularını kullanarak harika bir yarışma çıkarmış, 500 bin liralık soruya kadar gelmişti. Soru şöyleydi: "Truva filminde anavatanı Amerika olduğu için milattan önceki dönemde Anadolu'da yaşaması imkansız olan hayvandan bir kaç tane görülür?"
Meryem, soru hakkında hiçbir bilgisi olmadığını söyleyip, "lama" şıkkını orada öksüz bırakarak yarışmadan çekildi. "Ah" dedim içimden, "Ah keşke benim okurum olsaydın be kızım..." Zira bu falsoyu yakalayıp, biri filmin Türkiye gösteriminden hemen sonra, diğeri de geçen ay olmak üzere iki kez yazan bendim.
Bizler, kutsal kitabı "Oku" kelimesiyle başlayan bir dinin mensuplarıyız. Lütfen ne bulursanız okuyun. Aralarında mümkünse bizim köşe de olsun. Bakarsınız bir gün lâzım olur...
Gaf kürsüsü
Milyoner'de yarışan yurt dışında master yapmış psikolog Ecem kızımız "Melatonin salgılayan organımız hangisidir?" sorusuna "Bağırsak" yerine "Beyin" deyip elendi.
Zap'tiye
Süper Lig'de maç başına hakem ücretleri: Orta Hakem: 52.500 TL VAR Hakemi: 26.250 TL Yardımcı Hakem: 23.100 TL Dördüncü Hakem: 15.000 TL. Valla ne hakem diye bağırırlarsa bağırsınlar, kimsenin umurunda olmaz!
Ne demiş?
"Hıristiyanım ama çoğu Müslüman'dan daha Türk'üm. Askerliğimi 27 ay yaptım. Askerlik yapmayıp kaçan adamlar car car konuşuyorlar. Gelsin benimle konuşsunlar. Gavur dedikleri Fedon'la konuşsunlar." (Fedon'un ders niteliğindeki sözleri)