Geride bıraktığımız 30 gün, adeta ülkemizin ev sahipliği yaptığı bir Kötülük Olimpiyatı gibiydi. Şeytanlık branşındaki tüm rekorları kırdık.
8 yaşındaki kızımız, adı aile olan bir şer çetesi tarafından insafsızca, imansızca katledildi.
Daha 2 yaşındaki bir bebeğe tecavüz edildi. Zavallı yavrucak halen yoğun bakımda hayata tutunmaya çalışıyor.
26 suçtan sabıkalı Deccal, dünyalar güzeli bir kadın polisimizin kafasına sıktı.
İki kadın, zihinsel engelli çobanı bir buçuk saat boyunca sopayla dövüp, sonra halay çekti.
İspanyolca öğretmeni, 14 yaşındaki öğrencisiyle birlikte oldu, "Ben onu 16 yaşında sanıyordum" dedi.
9 yaşındaki çocuk yolda silahlı saldırıya uğrayıp, yaralandı.
Kendime "Neden bu kadar kötü olduk?" diye sordum. Gerekçe değil, mazeret hiç değil ama aklıma şunlar geldi:
Terör, salgın, deprem, savaş korkusu, ekonomik zorluklar ve siyasi çekişmeler üst üste gelince Türk insanının psikolojisi bozuldu. Diziler, filmler, şarkılar hep vurma, kırma üzerine kurulunca insanların içindeki şiddet eğilimini tetikledi. Sosyal medya kötülüğün fütursuzca dışa vurulup, özendirildiği bir "terör kampına" dönüştü. Hadi somut bir örnek vereyim: Seks ticareti, şantaj ve fuhuş ağı kurmaktan tutuklanan ABD'li rapçi Puff Daddy şarkılarının izlenme oranı bir günde yüzde 13,5 arttı... Ben artık "Nereye gidiyoruz?" diye sormaktan vazgeçtim. Memleketin sosyologları, psikologları, akil insanları bundan böyle "Buradan nasıl dönebiliriz?" diye kafa yormalı...
ÇOCUKLARIMIZI KAYBEDİYORUZ
Dijital dünya, çocuklar ile ebeveynler arasındaki kuşak farkının ve çatışmaların giderek artmasına sebep oluyor. Bu konudaki çok önemli açıklama Uzman Klinik Psikolog Sinem Karaduman'dan geldi. "Çocuklarımız hızla büyüyen dijital çağın etkisi altında kayboluyor ve ebeveynler bu tehlikenin farkında değil" diyen Karaduman son derece ciddi uyarılarda bulundu:
"Ebeveynler, çocuklarıyla aralarındaki uçurumu kapatmazsa, gelecek nesil büyük bir kimlik kriziyle karşı karşıya kalacak. Bugün çocuklar, anlık tatmin peşinde koşarken derin düşünme becerilerinden uzaklaşıyor. Aileler ise kendi büyüdükleri dünyayı çocuklarına dayatmaya çalışıyor. Bu kopukluk hem zihinsel hem de duygusal sağlığı tehdit ediyor. Eğer ebeveynler, bu duruma kayıtsız kalmaya devam ederlerse, sadece bir kuşak değil, bir toplum kaybedilecek. Çocuklar, ailelerinden kopuk, empati yoksunu ve dijital dünyada sıkışmış bireyler haline gelecek. Eğer ebeveynler bu sorunu görmezden gelmeye devam ederse, geleceğimizden vazgeçmiş olacağız. Bu bir uyarıdır: Çocuklarımızı kaybediyoruz!"
Aman diyeyim...
Dede telefonu ile gelen başarı
Televizyonda üniversiteye hazırlık kitabını tanıtan reklamı her seferinde dikkatle takip ediyorum. Çünkü içinde gençlere rehberlik edecek çok önemli mesajlar var.
Sınavda derece yapan gençler diyor ki, "Biz aşk defterlerini kapatıp, ders kitaplarını açtık." "Dizi ortamlarına Fransız kalmak uğruna dizi saatinde ders çalıştık." "Dedelerimiz gibi tuşlu telefon kullandık."
İşte bu sonuncusu çok önemli. Akıllı telefonlar; dikkat dağıtıp, ders çalışma zamanlarından çaldığı gibi beyni de tembelliğe alıştırıyor.
Her ne kadar kendim pek fazla başaramadıysam da ebeveynlere çocuklarının ellerindeki "akıl alan akıllı telefonları" alıp, yerine dedelerinin tuşlu telefonlarını vermelerini tavsiye ediyorum.
Zap'tiye
Kadın polisimizi katleden caninin siyah çöp poşetine konulmuş halini görünce aklıma Serdar Ortaç'ın şarkısı geldi: "Seni çöpe atacağım poşete yazık..." (Helal olsun polisime)
Gaf'let kürsüsü
Rize'nin CHP'li Pazar İlçesi Belediyesi'nin resmi çöp kamyonu dereye çöp boşalttı.
Ne demiş?
Samsun'da 5 yıldır uçamayan güvercini besleyen engelli vatandaş: "Ben sol ayaktan sakatım, Paşa'm sağ ayaktan. İkimiz birbirimizi bulduk."