Önce kolay bir soru: Belediye kime hizmet eder? Cevabı hemen aklımıza geliyor değil mi? Halka, vatandaşa, kent, ilçe ve yöre sakinlerine...
Peki o zaman bir belediyenin cadde ve sokaklardaki park alanlarını vatandaştan önce otellere, restoranlara kiralama hakkı olabilir mi?
Örnek: Gayrettepe'de aracınıza park yeri arıyorsunuz. Yol boyunca İspark'ın sarı çizgilerle belirlenmiş park alanına yaklaşıyorsunuz. Karşınıza bir tabela çıkıyor: "Bu alan İBB tarafından filanca otele kiralanmıştır." Haydi bakalım dolan dur...
Aynı durum İspark'ın Yıldız Posta Caddesi'ndeki kapalı otoparkı için de geçerli. İstanbul Büyükşehir Belediyesi kapalı otoparkın bir katını otele kiralamış. Normal vatandaş aracını parasıyla park edebilmek için dakikalarca yer arayıp dururken, otelin valeleri vızır vızır araba sokup çıkartıyor.
Yahu sen vatandaşı parktan mahrum etme, o yeri otele kiralama hakkını kendinde nasıl bulursun? Aynı parayı sıradan vatandaş da ödeyecek. Bu nasıl bir öncelik tanımlamasıdır? Peki o otelin park alanı yoksa ya da yetersizse oraya nasıl ruhsat verdin?
İspark'ı değnekçiye dönüştürmek kimin ne haddine?
İftar molası niye yok?
Futbolla ilgilenenler biliyorlar, sıcak havalarda maçın orta hakemi oyuncuların su ihtiyaçlarını gidermeleri için her iki yarıda birer kez su molası veriyor. Peki iftar vaktine denk gelen maçlarda oruç tutan futbolcular için iki dakika mola verilemez mi?
Neyse ki bizim Federasyon bu durumu göz önünde bulundurarak akşam seansı maçlarını 20.30'da başlatıyor. Ancak Avrupa liglerinde mücadele eden pek çok Müslüman futbolcu var. Geçen hafta bir Hıristiyan futbolcu, Müslüman takım arkadaşı orucunu açabilsin diye sahte bir sakatlık geçirmiş, sözde tedavi sırasında da arkadaşı su ve muz ile iftar yapmıştı.
Bakarsınız "iftar molası" jesti, Batı'da giderek kronikleşen İslam düşmanlığını da yumuşatır, kim bilir?
"Lan" diye şarkımız da oldu!
Evet ya, bu gözler sonunda bunu da gördü. Şarkıcı Zeynep Bastık'ın son şarkısının ismi -ayıptır söylemesi- "Lan" oldu. Şarkının nakaratı ise şöyle: "Sana ben ezelden yandım, lan / Bi' çağır hele, daha bu yerde durmam."
Bu hitap şekli hakaret kapsamına girmese de bizim memlekette ölümlü, yaralamalı kavgaların baş sebebidir. Test etmesi kolay: Trafik ışığında yanınızda bekleyen aracın sürücüsüne "Ne bakıyosun lan?" deyin mesela, anında Haydar'ı kafanıza yiyor musunuz, yemiyor musunuz görün...
Sevgiliye "Bir bahar akşamı rastladım size / Sevinçli bir telaş içindeyiz" diyen şarkılardan nerelere geldik...
Formama kavuştum
Yıllardır bu sütunlarda A Milli Futbol Takımımıza lâyık görülen birbirinden tuhaf, zevksiz ve anlamsız formaları eleştirir dururum. "Göğüsteki kırmızı şerit üzerinde beyaz ayyıldızlı klasik formamızın dünyada eşi benzeri yok.
Niye bu formalarla sahaya çıkılmaz?" diye pek çok yazı kaleme aldım.
Sonunda dualarım kabul oldu. Takımımızın önceki gün tanıtılan yeni formasını görünce derin bir "Oh" çektim. Sonunda formama kavuşmuştum...
Gaf kürsüsü
Özgür Özel, Bilecik'ten sonra Antalya'daki mitinginde de aynı şekilde ters köşe oldu. Özel: Erdoğan'a oy var mı? Halk: Vaaar!..
Zap'tiye
Yaptırdıkları komik müdahaleler ile estetik çılgınlığının sona ermesi adına "caydırıcı güç" olan tüm erkek popçuları kutluyorum.
Ne demiş?
"Ben şeytanın avukatı değilim, avukatların şeytanıyım." (Taş Kâğıt Makas'ın iş bitirici avukatı Harun Yakar'ın (Ozan Güven) sözü)