Sokak oyunlarıyla büyüyen son nesil olarak çocukluğumuzun vazgeçilmez oyunuydu çelik-çomak... Tehlikeliydi tabii. Az göz çıkartmamıştı. Ama biz, o gözünü budaktan esirgemeyen nesildik.
Şimdi çelik-çomak oyununun bir benzeri, haber kanallarında oynanıyor. Moderatör, uzman konukları barkovizyonun önüne dikiyor ve ellerine de mutlaka ama mutlaka bir çubuk tutuşturuyor. Belli ki, elinde çubukla anlatanın reytinginin yüksek olduğu tespit edilmiş. İlle de çubuk olacak yani, davar güder gibi... Ama bu yeni oyunda amaç, çomak marifetiyle çeliği en uzağa fırlatmak değil. Her ne anlatılıyorsa onu seyircinin gözüne sokmak. Belli ki sadece anlatmak kifayet etmiyor. Mutlaka harita ve onun üzerinde gezinen bir çubuk olmak zorunda.
Harita meselesi de ilginç tabii. Coğrafya bizim memlekette herkesin en zayıf dersi. Mahallesinin iki sokak ötesinde eline harita verdiğiniz 10 kişiden 9'u evinin yolunu bulamaz. Hele "navigasyon" ve "konum atma" günlerinin kolaycılığında harita okumak dünyanın en lüzumsuz işi. Durum böyleyken ekrana bir harita dayayıp, uzmanın eline de bir "mutluluk çubuğu" tutuşturdunuz mu, anlattığınız şey çok daha ciddiymiş gibi duruyor. Yerseniz tabii...
Yok böyle değişim
Levent Özdilek... Sinema, tiyatro ve televizyon dünyasının en yakışıklı, en karizmatik aktörlerinden biri. Onu Atv'nin dizisi Ben Bu Cihana Sığmazam'da ilk gördüğümde "Yazık etmiş kendine" demiştim. Ama "cam gözlü Erman" karakterine öyle bir can verdi, muhteşem oyunculuğuyla o rolü öyle bir büyüttü ki, yapımcı bile ondan kolay vazgeçemedi.
Öldü sanılan Erman birkaç bölüm sonra parçalanmış yüzüyle yeniden diziye döndü. Son hali ise Antik Mısır'ın ünlü Aslan Sfenksi gibiydi.
Sadece yakışıklılığıyla para kazanabilecekken yüzünü sinema sanatına adayan, izleyicilerinin karşısına korkunç hatta iğrenç hatlarla çıkabilme cesaretini gösterebilen, her gün ayna önünde ikiüç saat plastik makyaj yaptırmayı göze alabilen bu tür oyuncuların önünde saygıyla eğiliyorum.
Anlamı kalmayan özlü sözler - 2
Dün bu köşede giderek anlamını yitiren ve ne yazık ki artık demode kalan özlü sözleri yazmıştım. Yazı büyük ilgi gördü. Bugün de kaldığımız yerden devam:
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. (Doğru söyleyen kaldı mı ki kovulsun?)
Eski dost düşman olmaz. (Sen öyle san.)
Etme bulma dünyası. (Yanına kâr kalanların dünyasında ne boş bir laf.)
Faydasız baş mezara yaraşır. (Faydasız baş şimdilerde en çok sosyal medyaya yakışır.)
Güneş girmeyen eve doktor girer. (O dediğiniz ozon tabakası yırtılıp cilt kanserleri artmadan önceydi.)
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. (Yiğitler şimdilerde protein tozu kullanıyor.)
İki cambaz bir ipte oynamaz. (Bunu söyleyen, bunca dolandırıcının aynı ülkeye üşüşeceğini öngörememiş.)
Lafla peynir gemisi yürümez. (Her gün market raflarındaki peynir etiketlerini değiştirip yürütüyorlar ama...)
Nikahta keramet vardır. (Boşanma davalarına yetişemeyen aile mahkemelerinin hakimleri de aynı fikirde mi acaba?)
Para ile imanın kimde olduğu belli olmaz. (Refüjlerde namaz kılıp, para tabancasıyla dolar savuranları gördükten sonra da mı?)
Rüzgar eken fırtına biçer. (Ne kadar demode. Şimdilerde rüzgar gülü eken, elektrik biçiyor)
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. (Siz yine de dilinizi delikten uzak tutun.)
Zahmetsiz rahmet olmaz. (Sadece göbek atarak Tik Tok'tan milyonlar kazanana ne demeli?)
Gaf kürsüsü
"Bir de kırmızı kart geliyor. Çok sinirlendi Thiago Motta. Bologna 10 kişi." (A Spor'da Milan-Bologna maçını seslendiren spiker Aykut İnce, kırmızı kart gören Bologna Teknik Direktörü Thiago Motta'yı futbolcu yerine koyuyor.)
Zap'tiye
İstanbul'a karın sadece alarmı geliyor. Sömestir çocukları meteorolojiye inancını çoktan yitirdi.
Ne demiş?
"Ben içeriye girmeden önce insanların telefonları vardı. Şimdi görüyorum ki telefonların insanları var." (İnci Taneleri'nde Azem Hoca'nın sözü)