ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, mevkıdaşı Hakan Fidan ile görüşmek üzere ikinci kez Türkiye'ye geldi. Bu kez havaalanında onu karşılamaya kaymakam bile gelmedi. ABD Büyükelçisi karşıladı garibimi. Geçen sefer fena refüze olduğu için bu kez Fidan'ı sarılıp öpmeye kalkışmadı. Dersini almıştı yani...
Vahdettin Köşkü'nde baş başa ne konuştular bilmiyorum. Ama gönlümden geçenler var. Tabii ki diplomatik kurallarla birlikte Türk konukseverliği ve nezaketi elvermez ama benim hayalimdeki görüşmede Hakan Fidan şöyle diyordu:
"Size hoş geldiniz diyemiyorum çünkü dünya üzerinde ayak bastığınız hiçbir yere hoşluk getirmediniz. Gazze'de 10 dakikada bir çocuk ölürken, BM'nin ateşkes çağrısını tek başınıza engellediniz. İsrail'le birlikte Gazze'deki soykırımın mimarısınız. Askerlerimizi şehit eden terör örgütüne on bin TIR dolusu silah gönderen, Mehmetçiğin başına çuval geçirme gafletinde bulunan, Türkiye'deki tüm darbe ve kalkışmaları tezgahlayan, FETÖ'yü besleyip semirten, Yunanistan'da Türkiye'yi hedefleyen üsler kuran, NATO üyesi olmamıza rağmen parasını ödediğimiz savaş uçaklarını ve hava savunma sistemlerini vermeyen bir ülkenin dışişleri bakanı olarak buradasınız. Size 'Ne yüzle geldiniz?' diye sorma kabalığında bulunmayacağım. Bu, bize yakışmaz. Ancak bu görüşme burada bitmiştir. Şimdi köşkten ayrılıp, görüşme için ayırdığınız zamanda İstanbul'u gezmenizi tavsiye ediyorum. 'Bu kadar güzel, bu kadar zengin, bu denli stratejik bir şehir nasıl olur da bizim hakimiyetimiz altında olmaz?' diye bol bol hayıflanmamız için. Size mihmandarlık etmesi adına bir Türk dışişleri çalışanı görevlendirmek isterdim. Ama tıpkı karşılanmanızda olduğu gibi bu konuda da bir gönüllü çıkmadı. Şimdi... Güle güle..."
GELSİN KURUM'SAL BELEDİYECİLİK!
Bu köşede Murat Kurum ile ilgili en az 3 yazı kaleme aldım. Hepsinde de "hizmet bilinci, fedakarlık ve halk adamlığı" başroldeydi.
Onu ilk kez sahillerimize musallat olan müsilaj için başlattığı kampanyaya destek vermek adına gittiğim Bostancı'da tanıdım. Karşımda çözüm odaklı, pratik, ne yaptığını bilen bir devlet adamı buldum. Zaten müsilaj sorunu da sayesinde tarih olup gitti.
Kurum, Cumhuriyet tarihinin afetler adına en şanssız döneminde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi ateşten bir gömleği giydi. Ama hizmet aşkıyla bu deli gömleğini "derviş hırkasına" çevirmeyi bildi. Karadeniz'i seller, Akdeniz'i yangınlar, Güneydoğu'yu depremler sarstığında koltuğunun hakkını lâyıkıyla verdi. Onu uzamış sakalı, uykusuzluktan kızarmış gözleri, ayağında sarı çizmeleri ile sahada oradan oraya koştururken gördük.
Son olarak onu konuk olduğu Neler Oluyor Hayatta programında izlemiş ve bilgisine, deneyimine, icracılığına bir kez daha hayran olmuştum. Bakan Kurum'un konulara hakimiyeti de ayrı bir takdir konusuydu. İstanbul'da yenilenmeye ihtiyaç duyulan binaları mahalle mahalle, hatta sokak sokak sayması, bitmeyen mesaisinin, uykusuz gecelerinin sonucuydu. O gün şöyle yazmıştım: "Sıra millete hizmete geldiğinde yüreği kurum bağlayanlar için Bakan Kurum'un icraatları baca süpürgesi gibiydi. Helal olsun!"
Yine o gün anlamıştım ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na en uygun kişi Murat Kurum'dur. Eminim İstanbul halkı, Ekrem İmamoğlu faciasının ardından unuttuğu Kurum'sal belediyeciliği onun sayesinde hatırlayacak. Hayırlı olsun...
Zap'tiye
Babaanne donu da moda olduğuna göre yıkılsın podyumlar...
Gaf kürsüsü
Banu Alkan, Kylie Jenner'ın kendisini taklit ettiğini söyleyerek "Kendini benimle yarattı" dedi. Bülent Ersoy, "Tanışıyor musunuz?" diye sorunca da şu yanıtı verdi: "Bana her gün yazıyor..."
Ne demiş?
"Fakir evlerinde babalar hep unutkan, anneler hep tok olur." (Sosyal medyadan yürek sızlatan bir cümle)