Emine Kavasoğlu ve Niyazi Kurt'un ismini artık bütün Türkiye ezberledi. A Haber'in "kahraman" muhabiri ve kameramanı onlar. Neden "kahraman" diyorum? Çünkü 40 günde 39 gazetecinin İsrail güçleri tarafından öldürüldüğü bir cehennemden sağ salim kurtulup, aynı zamanda görevlerini lâyıkıyla yerine getirebildikleri için.
Gazze sınırında tepelerinde füzeler patlarken, onlar bize haber geçmeye devam ettiler. 40 günün ardından Türkiye'ye dönüşlerinde de daha ailelerini görmeden A Haber stüdyosunda sunucu Cansın Helvacı'nın konuğu olup yaşadıklarını anlattılar. Anlatırken de zaman zaman gözlerinden yaşlar süzüldü. Çünkü şahit oldukları, bizimki gibi "camdan" gördükleri değil, "candan" gördükleriydi.
İşte gazetecilik böyledir. Mesleğe yeni başlayan arkadaşlarıma ilk tavsiyem, "Eğer özel hayatınız, mesleğinizden önemliyse bu işe başlamayın. Gidin 9'dan 5'e bankada memur olun. Bu mesleğin ilk şartı, başlarken özel hayatınızla vedalaşmaktır. Çünkü gazetecilik bir meslek değil, yaşam biçimidir."
İşte belgesi... Emine ile Niyazi, 40 gün sonra ailelerine değil, stüdyodaki sunucuya sarıldılar.
Allah, sahada görev yapan tüm kahraman meslektaşlarıma sabır, güç ve metanet versin...
Çıtayı bu kadar yükseltmeyin
Kıvanç Tatlıtuğ, "Ben Başak'ı her gün başka türlü sevmeyi öğrendim" dedi. Onun ardından Kenan İmirzalıoğlu'ndan eşi için bir serenat geldi: "Onunla konuşurken Rabbim aklımı aldı, yerine Sinem'i koydu."
Nedir erkeklerin bu yakışıklı oyunculardan çektiği? Yakışıklı olmaları yetmiyormuş gibi bir de acayip romantikler. Avukat Ergün Kazanır da tüm erkeklerin hislerine tercüman olan şu paylaşımı yaptı: "Evde kadınların yüzü bir karış. Yakışıklı olmadığımız gibi romantik de değiliz. Sayın ünlüler bizi bi salın..."
Peki ya Tolga Çevik'in 13'üncü evlilik yıl dönümünde eşine yazdığı mektuba ne demeli?
"Öncelikle beni; 97 model arabam 68 bin kilometredeyken ve evimiz kirayken seçtiğin, bana tahammül ettiğin, bana güzel bir hayat ve huzur, yetmezmiş gibi iki de hayırlı evlat verdiğin, ikisini de 'Ay hayatım bakıcı şart' demeden yetiştirdiğin, arkadaşların gezerken, sen evinde, kucağında, salladığın, doğururken 'Allah aşkına şu kadrajcı fotomuzu çeksin' diye moda deliliği yapmadığın, 'Evde bakıcı olmalıdır' demediğin için sana ayrı aşığım."
Olmuyor beyler. Çıtayı bu kadar yükseltmeyin, ne olur...
Güle güle Metin kardeşim
Bilirsiniz, sadece yakından tanıdığım, hayatıma bir şekilde dokunmuş kişilerin arkasından taziye yazısı yazarım. Bugün de o günlerden biri...
Sevgili Metin Uca'yı bir televizyon yazarı olarak önce ekrandan tanıdım. Sonra yollarımız kesişti, ailece görüşür olduk. Kuzenim bir dönem onun menajerliğini yaptı.
Sonuna kadar muhalifti, çokça sivri dilliydi, bir yazımda belirttiğim gibi "yüreği çenesinde atanlardan"dı. Ama bazıları gibi "maşa" değildi. Sadece inandığını savunan, "gerçek" bir muhalifti. Hatta mafyatik bir dizi karakterini eleştirdiği için onun fanları tarafından saldırıya uğrayacak kadar...
Onunla son olarak Son Akşam Yemeği filminin özel gösteriminde görüşmüştük. Uzun süre sonra birbirimize öyle içten, öyle hasretle sarıldık ki ikimiz de şaşırdık.
Onun gerçekten de "son akşam yemeğimiz" olduğunu içten içe hissetmiştik belki de...
Ne demiş?
"Benim için en ağır olanı savaşı İsrail topraklarından anlatmaktı. Yanı başımızdan atılan füzelerin, topların Gazze'de çocukları öldürdüğünü bilmek bana çok ağır geldi." (A Haber'de Gazze'de yaşadıklarını anlatan muhabir Emine Kavasoğlu'nun sözleri)
Gaf'let kürsüsü
"İsrailli muhabirin yanımızda yaptığı anonsu unutamıyorum. 'Kassam Tugayları'nın attığı roketler, İsrail'de sokaktaki kedileri ve köpekleri de korkutuyor' diye yayın yaptı..." (A Haber muhabiri Emine Kavasoğlu'nun Gazze izlenimlerinden)
Zap'tiye
Gazze'den dönen kameraman Niyazi Kurt'un sözleri, yaşananları tek cümleye sığdıracak kadar derindi: "Oradaki insanlar artık acıyı hissetmiyorlar..."