Geçen yıl yazmıştım, bu yıl da tekrarlamak zorundayım. Bu ara tatillere şiddetle karşıyım. Çocuk tam okula konsantre oluyor, hoop Kasım tatili. Ardından sömestir, derken bahar tatili, arkasından yaz tatili... Çalışan anne babalar, çocuklarını bırakacak bir yakınları da yoksa ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Tatilde çocuk eğlendirmek de ayrı bir mesai gerektiriyor. Çünkü günümüz çocukları öyle sokağa çıkıp oynamakla filan yetinmiyorlar. Mutlaka özel tatil programı bekliyorlar. Bir de çocuklara sayfalar dolusu tatil ödevi veriliyor ve çocuk tatil mi yapayım, ödev mi yapayım ikileminde bunalıyor.
Değerli dostum ve okurum Muharrem Akduman ise bu hafta gerçekten de fazla mesai yapmış. İlk tespiti, yarışmalarda koca koca üniversitelere derece yaparak girenlerin verdikleri akla hayale sığmayacak saçmalıktaki cevaplarla ilgili. Akduman bunu gereğinden fazla tatil yapılmasına bağlamış:
"Yüksel'ciğim, eğitim sistemimiz maalesef berbat... Tatil çok olduğundan... Bu nedenle kaliteli talebe yetişmiyor. 10-17
Kasım tatil... 22 Ocak-02 Şubat tatil... 8 Nisan - 12 Nisan tatil ve 14 Haziran tatil... Geçenlerde televizyondaki bir yarışmada İktisat mezunu bir genç yarıştı. Soru şu: 16/4 (2+2 =? Düşündü, düşündü ve '16' dedi... Oysa sorunun cevabı 1 olacaktı ve elendi. Çok yazık. Üzüldüm vallahi... Sevgiler..."
Bir 'Reis hatırası' daha...
Muharrem Akduman, geçen hafta olduğu gibi bu hafta da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili bir anısını paylaşmış:
"Yüksel'ciğim, günaydın, Reis ile ilgili bir anım daha... 1998 Dünya Kupası'na gittim, görevli olarak... Nerede olursam olayım, sabahları erken kalkıp yürüme huyum var. Saat 05.00 sularında çıktım, Concorde La Fayette Oteli'nden yürümeye başladım meydana doğru. Biraz ilerde bir kalabalık, çekim yapılıyor, konuşmalar Türkçe... 20 metre uzaktan duyulabiliyor, yanlarına gittim. Bir de kimi göreyim? Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi... Çok mutlu oldum, sohbet ettik. Reis o zamanlar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı... 'Sabahın köründe ne işiniz var burada?' dedim. Efendim, o zamanlar bizim otobüs durakları kırmızı boyalı çarık, çürük duraklar. Bizimkiler Paris'teki modern durakları çekiyorlarmış. Erdoğan talimat veriyor, 'Şurayı da çekin, burayı da çekin' diye... Keza metro duraklarını da çekiyorlar. Bizim gezideki bürokratlar 12'den önce uyanmaz. O saatte geç kahvaltı servisini ararlar vs... 'Siz çok takdir edilecek bir şey yapıyorsunuz Türk halkı olarak kutluyorum sizi' dedim. Ve, Reis geldi aynısını önce İstanbul'da, sonra da bütün Türkiye'de uyguladı. Hakkı ödenmez..."
Solotürk'e veda ve vefa
Geçen hafta 29 Ekim'de son uçuşunu yapan Solotürk pilotu Yarbay Emre Mert'in adının Konya 3. Ana Jet Üssü'nün yakınındaki parklardan birine verilmesini önermiştim. Köşemizin üretken okurlarından Ramazan Budaklar hem bu önerimi desteklemiş, hem de geliştirmiş:
"Selamlar Yüksel bey, hepimiz Solotürk hayranıyız. Emekli Solotürk pilotunun adının bir parka verilmesi teklifiniz çok güzel ve yerinde. Ama bir ilave: Solotürk boyalı emekli bir uçağın da o parka konulmasını isteriz mümkünse. Gençlerimizin her daim gözü yükseklerde (göklerde) olsun!"
HAFTANIN ŞİİRİ
KUYRUKLU YARİM
Bir kuyruklu yıldız gibi
Dünyama teğet geçtin
Bir daha kim bilir
Ne zaman görüneceksin?
Bir kuyruklu yalan gibi
Beni içine çektin
Bir daha kim bilir
Ne zaman söyleneceksin?
Kuyruklu uçurtma gibi
Göklerde süzülecektin
Bir dahası yok bunun
Çünkü ipini kestim...
Yüksel Aytuğ - Aşka ve Ölüme Dair - 2000
Zap'tiye
Hanımlar artık altın gününden vazgeçip, fenomen günü mü yapsalar acaba?
Gaf kürsüsü
Deprem Uzmanı Ahmet Övgün Ercan'dan şaşırtan itiraf: "Van depremi sırasında ilk yapılmaması gerekeni yaptım. Merdivenlere koştum ve dışarı çıkmayı başardım."
Ne demiş?
"Uzaylılar mı gelip bizi bozdu? Hayır, biz kendi kendimizi deforme ettik. Sonra soruyorlar: 'Aaa bize ne oldu?' Elinin körü oldu. Sen yaptın. Dost acı söyler." (Hakan Ural'ın Neler Oluyor Hayatta programındaki haklı isyanı)