Büyük kentlerden bir iki haftalığına tatil kasabalarına gelip bölgenin yerli halkına hayatı zindan edenlere lanet olsun.
Her sabah evin önünde eldiven ve çöp poşetiyle "mıntıka temizliği" yapıyorum. Ne çare ki, iki saat sonra sahil yine çöp yığınlarıyla doluyor. Midenizi bulandırmamak için attıkları şeyleri yazmıyorum.
Gece de, gündüz denize girdikleri yere gelip içkili alem yapıyorlar. Naralar atıp evlerinde uyumaya çalışanlara sabaha kadar işkence ettikleri yetmiyormuş gibi bir de boş şişeleri denize fırlatıyorlar. Ertesi sabah da talan ettikleri aynı yerden denize giriyorlar. Ne yazık ki denizde bıraktıkları kırık camlar onların değil bizim çocuklarımızın ayaklarını parçalıyor.
Birkaç gece müdahale edeyim dedim ama sarhoşa laf anlatılmıyor ki. İnsanın başının derde girmesi an meselesi. Sonunda, her gece ihbarda bulunduğum 200 metre ötedeki jandarma karakolunun komutanıyla akraba olduk...
Sadece o kadar olsa iyi. Tatil kasabalarının trafiğini de büyük kentlerdekine benzetiyorlar. Aşırı sürat, makas, önüne kırma, yolun ortasına park etme, ne varsa onlarda. Sakin şehrin insanları bu turist kılığına girmiş magandalar yüzünden çok mecbur kalmadıkça araçlarını kullanmıyorlar.
Zaten küçücük tatil beldelerinin kısıtlı altyapıları da bu "hücumu" kaldırmakta yetersiz kalıyor. Yoğunluk nedeniyle elektrikler, sular kesiliyor, trafik kilitleniyor, çöp dağları oluşuyor. Tatil beldelerinin yerli sakinleri bu "turistik işgalin" bitmesi için adeta gün sayıyor.
Sevgili tatilciler, lütfen bir haftalık eğlence uğruna gittiğiniz yörelerin doğasına ve insanlarına eziyet etmeyin.
Dizilerdeki İstanbul'a herkes imreniyor
Türkiye'yi sadece izledikleri dizilerdeki gibi sanan yabancılar, İstanbul'da yaşamadıkları için kim bilir ne kadar üzülüyorlardır.
Bizim dizilerin neredeyse tamamı köşklerde, yalılarda, villalarda çekildiği için 20 milyonluk mega kentte tek bir apartman dairesi ya da gecekondu bulunmadığını sanıyorlardır. Yabancılar "Bu şehir neden depremden korkuyor ki? Bütün evler hem yeni hem de çok sağlam" diyorlardır kuşkusuz.
Dizilerimize mekan olarak Zekeriyaköy, Şile, Ömerli gibi yerler seçildiğinden İstanbul'un sadece ormanlardan ibaret bir şehir olduğuna kanaat getirmişlerdir. Ayrıca herkes dilediği yere 5 dakikada ulaştığı, otomobilini şak diye evinin, işyerinin önüne park edebildiği için İstanbul'da trafik diye bir sorun olmadığını sanıyorlardır. Dizilerin caddelerinde bir tek trafik kavgası yaşanmaz. Sanırsınız bu şehrin şoförlerinin tamamı görgü kuralları testi sonunda ehliyet almıştır. Dizidekiler ne zaman ellerini sallasa önlerinde bir taksi durur ve hepsi de taksimetre açarlar. Durdurdukları taksinin şoförü bir kez olsun "Değişime gidiyorum, alamam" demez.
Bunun yanında holding sahipleri, CEO'lar, yöneticiler iş yerlerine uğramayıp sürekli kadın peşinde koştukları için İstanbul, yabancıların gözünde geçim derdinin olmadığı bir "aşk şehri" sıfatını kazanmıştır.
Dizi karakterlerinin bir tanesini bile sinek ısırmaz, derelerin yanından geçerken burunlarını kapatmazlar, musluğu her açtıklarında gürül gürül suları akar.
Yabancılar "Dizi İstanbulu"na hayran olmaya devam etsinler. Bilmezler ki Şehirler Sultanı'nın dışı onları, içi bizi yakar. Şehir Emini Ekrem Bey ise sadece bakar...
Gaf kürsüsü
TV 8,5 ekranlarında Süper Kupa maçını anlatan Ertem Şener ve Ömer Üründül, statüden habersiz oldukları için 90 dakikası beraberlikle sonuçlanan maçın uzatmalara gideceğini söylediler ama direkt penaltı atışlarına geçildi.
Zap'tiye
TÜİK verilerine göre 1991'de 943 bin 751 olan Türkiye'deki eşek sayısı 2022'de 86 bin 455'e düşmüş. Ya aldığımız ete karıştılar ya da aramıza...
Ne demiş?
"Karısına bir günden bir güne 'Çok güzelsin' demeyen adam Instagram'da beğenmedik laf bırakmıyor. Sonra da "Avukatlar çok kazanıyor" diyorlar. Bu gidişle daha çook kazanırız." (Avukat Ergün Kazanır'ın paylaşımı)