İzmir Körfezi'ni ne yazık ki yıllar önce kaybettik. Körfez'de denize girmek şöyle dursun, koku nedeniyle yanından geçerken burnunuzu tıkamak zorunda kalıyorsunuz. İzmir'in komşusu Edremit Körfezi'ni de önlem alınmadığı taktirde aynı tehlike bekliyor.
Yıllardır tatillerimi bu yörede geçiriyorum. Bu yılki kadar deniz kirliliği yaşandığına ilk kez şahit oluyorum. Özellikle denizin durgun olduğu günlerde suyun üzerini bir atık tabakası kaplıyor. Neyse ki Edremit Körfezi'nde rüzgar ve su sirkülasyonu farklılık gösterdiği için şimdilik kalıcı bir etki yaratmıyor. Ama önlem için kimse kılını kıpırdatmamaya devam ederse akıbeti İzmir Körfezi gibi olacak, bu kesin.
Yıllardır bu konuyu hem köşeme taşıyor hem de yaz aylarında ilgililerle temas ediyorum. Ancak önlemler hep geçici oluyor. Bir sene sonra yine aynı kirlilikle karşılaşıyorum. Sorunun kalıcı olarak çözümü için tespitlerimi buradan paylaşacağım. Belki bir katkısı olur.
Öncelikle Körfez'e kıyısı olan ilçe ve mahallelerin kanalizasyon şebekesinin acilen tamamlanması gerekiyor. Kanalizasyon bağlanmadığı için özellikle büyük turistik tesislerin atıklarını hâlâ fosseptik kuyularında biriktirdiklerine şahit oluyorum. Kimi bunları düzenli olarak vidanjörlerle çektiriyor, kimi ise ekmek teknesine tükürmek pahasına atıkları denize pompalıyor. Bu işin çok sıkı denetlenmesi ve caydırıcı cezalar verilmesi lazım. Denizlerde atık kaynaklarının tespiti artık yeni teknolojilerle çok kolay. Edremit Belediyesi'nin mutlaka bu denetimler için bütçe ve zaman ayırması gerekir. Körfez'e akan derelerin ıslahı ve denetlenmesi de sorunun çözümüne büyük katkı sağlar. Ayrıca kıyının özel bir kolektör ve arıtma sistemi şebekesiyle korunma zamanı geldi de geçiyor bile.
Son olarak gemi ve teknelerin sintine sularının zaman zaman kıyıya ulaştığını da gözlemliyorum. Bu konuda Ulaştırma Bakanlığı ve Sahil Güvenlik'in etkin bir şekilde denetim yapması ve teknelerdeki atık suların denize salınmak yerine biriktirilip, marinalardaki özel tanklara tahliye edilmesi şart olmalı, bu sisteme sahip olmayan tekneler ise deniz trafiğinden men edilmeli.
Bu yazı belki de Edremit Körfezi'nin son imdat çığlığı olabilir.
NOT: Ben bu satırları kaleme alırken Balıkesir İl Sağlık Müdürlüğü'nün deniz suyu tahlil sonuçları açıklandı. Rapora göre Edremit Körfezi'nin suyu "İyi" çıktı. Kendi gözüme mi yoksa rapora mı inanayım, bilemedim.
Ufak ufak tozuttuk!
Darbeler, salgınlar, savaşlar, afetler, ekonomik sıkıntılar, boğucu sıcaklar derken hepten balatayı sıyırdık. Etrafta kayışı koparan koparana... Ünlüler tayfasının da koruyucu aşısı olmadığı için deliler kervanına katılmaktan başka çareleri kalmadı tabii...
Oyuncu Nilperi Şahinkaya evde kaybolan bir eşyayı bulmanın en garantili (!) yolunu açıklamış. "Eğer dediğimi yapıp da bulamazsanız adım Nilperi değil" buyurmuş ve eklemiş:
"Bir şeyinizi kaybettiğinizde bir kapının arkasına geçip diyeceksiniz ki 'İbrahim Ethem Dede, gömleği keten dede, eğer aradığımı bulursam, otuz göbek atam dede.' Banko buluyorsunuz, Bulduğunuz anda kapının arkasına geçip mutlaka otuz göbek atın."
Dedemiz "aklını kaybedenlere de" yardımcı oluyor mu bilmem ama belli ki Nilperi kızımız göbek atmak için bahane arıyor. Zira masum dedenin beklentisini de yanlış anlamış. "Aradığımı bulursam otuz göbek atam dede" demek, "Otuz göbek öncesinden atam olduğunu kabul ederim dede" anlamındadır. Yoksa koca evliya senden niye göbek atmanı istesin ki a akıllı kızım?
Gaf'let kürsüsü
Motosiklet grubundaki iki arkadaşını çarparak öldüren Berkan Keskin, kendisini şöyle savundu: "Ben biraz şımarığım. Şaka yapmak istedim."
Zap'tiye
Göbeğimizi eritmek için harcadığımız emeği ve zamanı; kibrimizi, egomuzu, bencilliğimizi eritmek için harcasak dünya çok daha hafiflemiş olurdu.
Ne demiş?
CNN Türk'te sunucu Hande Fırat, Defne Samyeli üzerinden "Kadınlar da ağırbaşlı işler yapsınlar" diyen gazeteci Melih Yiğitel'i fena payladı: "Şimdi telefonu kafana yersin."