Ne kadar büyük bir millet olduğumuzu bu felakette bir kez daha gördüm ve idrak ettim. Zaten öyle olmasa tarih sayfalarını destanlarla doldurabilir miydik?
Çanakkale'de 250 kiloluk top mermisini kaldırıp, namluya süren de, 15 Temmuz'da tankların önüne yatan da, Kahramanmaraş'ta hiç tanımadığı insanları kurtarabilmek için gözünü kırpmadan tonlarca betonun altına giren de aynı ruhtu.
Neler görmedi ki bu gözler? Elindeki tek ineği satıp, parasını depremzedelere gönderen, sırtına vurduğu kolileri yardım kabul etmeden "Bırakın, ben kendi elimle götürüp teslim edeceğim" diyen nineler... Yıllardır biriktirdiği umre parasını hiç düşünmeden bağışlayan nur yüzlü dedeler... Yardım ekiplerinin verdiği ekmeği geri verip, "Ekmeğimiz var, şu anda ekmeğe ihtiyacımız yok" diye geri çeviren tok gözlü çocuğumuz... Bölgeye gönderdiği yorganın içine altın iliştiren kadife yürekler... Gönderdiği montun içini yün eldivenlerle, gofretlerle dolduran yüce gönüllü hayırseverler... Enkazda buldukları altınları bir an bile tereddüt etmeden polise teslim edip sahiplerine ulaştırılmasını sağlayan gönlü zengin madenciler...
Ve... Önceki gece ekranlardaki Tek Yürek kampanyası ile şahlanan yardımlaşma ruhumuz...
Varsın coğrafyamız tehlikelerle dolu olsun. Beni iyi ki bu ülkede yarattın, bu milletin bir ferdi yaptın yüce Allah'ım...
Kanımızla, canımızla...
Bugüne kadar beklemekten en fazla sevindiğim, keyif aldığım kuyruktu. Hangisi mi? Kan bağışı kuyruğu...
Kızılay ayağımıza kadar gelmiş, Turkuvaz Medya binasının giriş katında kan bağışı için istasyon kurmuş. Gitmez miyim? Koşa koşa gittim tabii. Önümdeki uzun kuyruğu görünce günlerdir bozuk olan moralim biraz düzelir gibi oldu.
Var olsunlar, mesai arkadaşlarım salonu doldurmuştu. Haber editörlerinden muhabirlere, kameramanlardan ışıkçılara, temizlik görevlilerinden matbaa işçilerine, güvenlikten, ulaştırma görevlilerine kadar herkes, hepimiz oradaydık. Kan alan hemşirelerden birine "Katılım nasıl?" diye sordum. Verdiği cevabı madalya olarak boynuma astım: "Pek çok şirkete gittik, böyle yoğun ilgi görmedik..."
Çalışırken etrafımın iyi kalpli, vicdanlı, hayırsever mesai arkadaşlarıyla çevrili olduğunu bilmek ne güzel... Bir kez daha ve iftiharla söylüyorum: İyi ki Turkuvaz Medya'da çalışıyorum...
Gel de yıkılma...
Fotoğraf 7'nin üzerinde deprem beklenen İstanbul'dan... Bağcılar'daki bina, Japon mühendislerin bile aklını alır. Bir apartmanın üzerine bir başka bina oturtulmuş. Sanki eski binanın üzerine gökten düşmüş gibi duruyor.
Bu apartman kondunun ne imar izni var ne ruhsatı...
Siz bakmayın benim bina dediğime, bu bir bina değil, yıkılmamış enkaz! Hatta henüz taşı konulmamış mezarlar!
"Adam"ın hammaddesi
Her felakette içimizden yeni kahramanlar doğuyor. Bu kez de öyle oldu. Yazılacak çok kişi var ama bugün sıra Hatayspor Teknik Direktörü Volkan Demirel'de.
Gözyaşları içinde yaptığı yardım çağrısı hem felaketin sembol görüntüleri arasına girdi hem de pek çok hayatı kurtardı. Volkan bununla da yetinmedi. Ailesini İstanbul'a taşıdıktan sonra Hatay'a döndü. Yarısı yıkılan Hatayspor tesislerinde yer yatağında yattı. Aynı zamanda uzak köylere yardım taşıdı.
Forması önceki gün Ercan Saatçi tarafından Tek Yürek kampanyasında açık arttırmaya çıkarıldı. Sevgili Esra Erol'un değerli eşi Ali Özbir tarafından 300 bin liraya alındı.
Gücüm olsa 5 milyon liraya ben alırdım. Çok kıskandım Ali'yi, çook...
Şeref kürsüsü
Deprem sırasında kendilerini hastaneden dışarı atmak yerine kuvözlerin başına koşup onları sabitleyen yeni doğan hemşirelerine de selam olsun.
Zap'tiye
Her iki saatte bir beslenmesi gereken 10 günlük bebeği enkaz altında 5 gün boyunca aç susuz yaşatan Allah'a (C.C.) rağmen hâlâ ateist, deist kaldı mı acaba?
Ne demiş?
Deprem bölgesine gelen kahraman madencilerin iliştirdikleri not, herkesi duygulandırdı: "Kömür için değil, ömür için geldik."