Malum, geçenlerde başta Türkiye'nin sebze meyve ambarı olarak bilinen Kumluca olmak üzere Antalya ciddi bir sel felaketi yaşamıştı. Bu afet, anında büyük kentlerin çarşı pazarına misliyle yansıtıldı. İstanbul'daki Sebze Meyve Hali'nde kime mikrofonu uzatsanız, "Ne yapalım kardeşim, Antalya'dan mal gelmiyor" diyordu.
Atv Haber, dün sabah şahane bir haberin altına imza attı. Kahvaltı Haberleri'nde Kumluca'daki muhabire canlı bağlantı yapıldı. Muhabir Yasin Anzerli'nin karşısında Kumluca Ziraat Odası Başkanı vardı. Adamcağızın sinirden çenesi titriyordu. İstanbul'da "sel mazereti" nedeniyle domatesin 30, biberin 40 liraya satılmasına isyan ediyordu. "Dua etsinler ki, canlı yayındayım. Yoksa bu karaborsacılara ne diyeceğimi iyi biliyorum. Bunlarda Allah korkusu yok. Alın bakın işte, burada biberin kilosu 7-8 lira, 6 liralık domatesi alan yok. Cam gibi patlıcanımızın kilosu 6 lira ama tüccar yüzüne bakmıyor. Amaçları; sel fırsatını kullanıp, ellerinde stokladıkları sebzeyi 5-6 katı fiyatla halka satmak. Bunlarda vicdan ve Allah korkusu kalmamış."
İşte "yerinden" haber yapmanın farkı!
Ortada büyük dolap dönüyor. Kumluca'da günlerdir kasada bekleyen kilosu 7 liradan biber, İstanbul'un marketinde nasıl 40 liraya satılabilir? Bu gözü doymazlıktan, bu Allah ve Kitap tanımazlıktan daha büyük bir kıyamet olabilir mi?
Gözünüze, dizinize dursun. Sizin belki cebinizde tonla para var ama yatacak bir karış toprağınız yok. Haberiniz ola...
Yok böyle bir final
Futbolu bilen iki senariste sipariş verseniz, "Bize öyle dramatik bir Dünya Kupası Finali yaz ki, izleyen taraflı tarafsız herkes kalp krizi geçirsin" deseniz, eminim böylesini yazamazlardı.
TRT'miz ise yine formdaydı. (!) Maç sonrasında 6 dakikalık uzun reklam arasına çıktıkları için izleyenler, gecenin iki şahane görüntüsü; Messi'nin annesinin, oğlunu saha içinde tebrik edişini ve Macron'un yine sahada Mbappe'yi teselli etmesini izleyemediler. Yine maçın en kritik anlarında spiker Hünkar Mutlu'nun kupayı anlatmayı bırakıp, Teşkilat ve Barbaros dizilerini uzun uzun tanıtması vardı.
Her iki dizi de bundan bir reyting avantajı sağlar mı bilmem. Ama emin olduğum bir şey var ki, futbolseverler bundan böyle bırakın izlemeyi, bu iki dizinin ismini duydukları anda kanal değiştirirler.
Bir de final seremonisinde herkesin gözünden kaçan (ya da kaçırılan) bir görüntü vardı ki, organizasyonun görkemine gölge düşürdü. Arjantin kalecisi Martinez, aldığı Altın Eldiven ödülüyle Fransa tribünlerine mide bulandırıcı bir hareket yaptı. Hem de devlet başkanları ve FİFA Başkanı ile aynı platformda. Ben yerlerinde olsam, o ödülü hemen o anda Martinez'den geri alırdım.
Katar'da Fas'a fiso
Cumartesi akşamı hepimiz Fas'lıydık. Çünkü Fas-Hırvatistan maçına duygusal nedenlerle bir futbol maçı olmaktan daha fazla anlamlar yüklemiştik. Ama tıpkı Fransa maçında olduğu gibi Hırvatistan karşısında da tuttuğumuz takım toz şeker gibi dağıldı.
Bakmayın siz, Fas için düzülen hamasi methiyelere... Ne teknik, ne taktik, ne fizik olarak yarı finalde mücadele edecek bir takım değildi. Zaten yarı finale de kalecisinin insanüstü performansı ile ulaşmıştı. Üçüncülük maçını seyrederken düşündüm: Bu Fas'ın bile yarı finale çıktığı Dünya Kupası'nda biz nasıl olamayız? Eğer idari, teknik ve taktik açıdan onca hatayı bir arada yapmasaydık, bütün Katar seyircisini de arkamıza alıp destan üstüne destan yazardık.
Gaf kürsüsü
Kadim okurlarımızdan Ahmet Balcı, CNN Türk'te sunucu Hande Fırat'ın hukukçu Mehmet Sarı'ya "Musa bey" diye hitap ettiğini not etmiş.
Zap'tiye
Fransa bir ara sahada kalecisi hariç, 10 siyahi futbolcuyla kaldı. Tarih, yılların sömürgecisinden intikamını işte böyle alır!
Ne demiş?
"Hadi şanslısınız, bugün iki post attım..." (Aleyna Tilki'nin sosyal medya hesabı üzerinden takipçilerine büyük lütfu!)