Bu hafta Atv'nin Ben Bu Cihana Sığmazam dizisindeki bir sahne, şemsiye almadan tutulduğum sağanak gibi iliklerime işledi.
İzleyenler biliyor; Cezayir, ailesini korumak için kendini öldü gösterip, yurt dışında yeni bir hayat kurmak zorunda kalmıştı. Ailesinden uzakta geçirdiği 12 yılda küçük kızı ona büyük nefret beslemişti. Ama Cezayir geri dönünce, kızı Suna'nın içindeki baba sevgisi yeniden uyanmıştı.
Son bölümde Suna ile babası arasındaki diyalog, ekran başındaki kızlar ile babalarını mest edecek türdendi. Suna dedi ki, "Baba biliyor musun, sen yokken ben bu evde çok üşüyordum. Benim için kaloriferleri daha çok yakıyorlardı. Hep kalın hırkalar giyiyor ama bir türlü ısınamıyordum. Sen döndükten sonra hem vücudum hem içim ısındı..."
Bu sahnenin yayınlandığı gün haber siteleri arasında dolaşırken yetim bir Suriyeli kız çocuğu ile yapılan röportaja denk geldim. Babasını savaşta yitiren ve hayatını son derece ilkel şartlara sahip bir kampta geçiren çocuk şöyle diyordu:
"Babam varken ev sıcacıktı. Çünkü odunumuz vardı. Babası olan çocuklar çok rahat yaşıyor. Biz ise aç yatıyoruz, üşüyoruz. Sizin çocuğunuz aç yattı mı? Peki bizim suçumuz ne?.."
Allah hiçbir yavruyu anasının kucağından, babasının sıcağından mahrem etmesin...
Elin marketlerine bak!
Şimdi size bizim gibi enflasyonla boğuşan batı ülkelerindeki bazı market uygulamalarından söz edeceğim:
Ülkemizde de faaliyet gösteren Carrefour, Fransa ve Belçika'da 100 günde 100 temel gıda ürününün fiyatını dondurma kararı aldı.
Yunanistan'da tüm zincir marketler, her gün üzerinde mutabakata vardıkları bir ürünü halka yüzde 50 indirimle satma kararı aldılar.
İngiltere'de zincir marketler, bazı temel gıdalardan oluşan ve "aile paketi" adı verilen ürün gruplarını indirimli satmaya başladılar.
Yani, zincir marketler yurt dışında halkın geçim sıkıntılarını hafifletmek için hükümetlerinden önce devreye girip, fedakarlık yapmayı "ticari" değil, "insani" bir görev saydılar.
Bizler ise hep beraber "fahri belediye zabıtası" kesilip, market raflarındaki kazıkları ayıklamaya soyunduk. Bu durumu eleştirenler ise bizzat market CEO'ları tarafından hakarete uğradı. Halka yardım etmek yerine, "Kendinize çeki düzen verin" diyen yönetime parmak sallayıp, tehdit etmeye bile kalktılar.
Ben bunları yazarken bile utanıyorum. İnşallah utanma sırası onlara da gelir...
Ronaldo'ya yazık ettiler
Onu bunu bilmem, kadronuzda Ronaldo varsa, sakat ya da cezalı değilse yeri yedek kulübesi değil ilk 11'dir. Çünkü dünya futbolunda tek başına skoru değiştirecek yetenekte yıldız futbolcuların sayısı azalıyor. Gelin görün ki, Portekiz'in hocası Fernando Santos, son iki maçta Ronaldo'ya ilk 11'de yer vermedi. Zaten duygusal olarak kritik bir dönem yaşayan ünlü futbolcu iyice dağıldı ve sonuçta iddialı Portekiz, yarı finale yükselemeden kupaya veda ederken, Ronaldo'da hıçkıra hıçkıra ağlayarak soyunma odasının yolunu tuttu.
Peki teknik direktör Santos, Ronaldo'yu niye kesti? Yabancı ajansların söylediğine göre, defansa gelip, savunma kurgusunu olumsuz etkiliyormuş. Bahaneye bakar mısınız? Ronaldo'nun defansa gelip, arkadaşlarına yardım edecek kadar tevazu sahibi olmasını övmek yerine, cezalandırmak hangi akla sığar?
Bir de o ceza sadece Ronaldo'ya değil, tüm futbolseverlere kesildi. Dünyanın dört bir yanından sadece Ronaldo'yu izlemek için gelenlerin hakkı ve keyfi gasp edildi. Herkesin hayalini kurduğu Arjantin - Portekiz finalindeki Ronaldo-Messi kapışması, bir teknik direktör kaprisine kurban edildi. Yazık...
Gaf kürsüsü
Değerli okurum Muharrem Akduman'dan TRT spikerlerine sert eleştiri: Brezilya elendikten sonra saha ortasında yorum yapan beceriksiz TRT spikeri diyor ki: "Brezilya ve Hırvatistan yoluna devam ediyor...' İzleyici ile alay etmektir bu. Toptan istifa hayrınıza olacaktır. Beceriksizler ordusu..."
Zap'tiye
Ortaokul öğrencisi Tuvana'nın yaptığı teste göre şarkıcı Sefo'yu mitinglerine çağırıp, şarkı söyleten parti seçimi kazanır!
Ne demiş?
"Doğrusu, çok yakışıklı erkek sevmem. Senin gibi tipsiz olacak..." (Hülya Avşar'ın magazin muhabirlerinden şaka yollu intikamı)