Pazar akşamı ailece bir ahbap ziyaretinden dönüyorduk. Saat 18.30 sularında Sarıyer merkezdeki Şehit Mithat Yılmaz Caddesi üzerinde trafik ışığının yeşile dönmesini beklerken, beyaz bir araç kavşağa ters yönden girdi. İçinden çıkan biri, ateş etmeye başladı. Karşıdan da silah sesleri geldi. İlk işim, arkada oturan kızıma "Koltuğa yat" diye bağırmak oldu. Bir-iki saniye içinde beynimden geçen bin olasılığı muhakeme ettim. Yürüsem, acaba iyice kurşunların güzergahına girer miyim? Dursam, 5 metre önümde 6-7 el ateş eden adam için "görgü tanığı" olarak hedefe mi alınırım? Sonunda kırmızı ışık yeşile dönmeden fırladım. O sırada saldırgan aracına bindi, o telaşla kavşaktaki adanın üzerinden uçup, ters yönden yoluna devam etti...
Film sahnesi gibi değil mi? Elimiz ayağımız titreye titreye, Allah'a şükrederek evimize döndük. Kızım iri iri açılmış gözleriyle "Ne oldu?" diye sorup duruyordu. Annesi cevap verdi: "Bir şey yok kızım. Hani senin sahilde beslediğin Sarıyer'in martıları var ya, işte onlar ortalığı çok kirletiyormuş, bir abi de onları korkutmak için havaya ateş etmiş..." Kızım yeniden sordu: "Martıları öldürmüş mü peki?" Annesi: "Yok kızım, niye öldürsün, korkutmak için başka yere ateş etmiş tabii ki.." Şu hale bakın, adamın biri önümüzde hedef gözeterek insanlara ateş ediyor, benim masum kızım ise martıların canının derdinde... Melekler ve şeytanlar bu dünyada 10 metrekare içinde yaşıyorlar...
O saatten sonra tüm internet haber sitelerine, televizyonların haber bültenlerine hatta yerel basına baktım. Bu yazıyı yazdığım ana kadar olayla ilgili hiçbir haber göremedim.
İşte asıl mücadele etmemiz gereken de bu. İstanbul'daki en büyük caddelerden birinde, günün en kalabalık saatinde, 6-7 el silah atılıyor ve ne yazık ki haber değeri bile taşımıyor.
Karşımızda sadece magandalar yok. Vurdumduymazlığın ve kanıksamanın da ellerine kelepçe vurmak zorundayız.
Yarışmayı ağzına sakız etti
Allah, Atv'deki Kim Milyoner Olmak İster yarışmasının çilekeş sunucusu Kenan İmirzalıoğlu'na sabır versin. Çünkü hemen her hafta yarışmacılar tarafından sabır testine tabi tutuluyor.
Bu hafta da İmirzalıoğlu'nun karşısına sakız çiğneyen bir üniversiteli genç çıktı. Sunucumuz her zamanki nezaketiyle "Ağzında bir şey mi var senin?" diye zarifçe sordu. Bizimki istifini bozmadı: "Evet, ağzımda sakız var, yarışma stresimi alıyor." Tartışma bu minvalde bir süre daha devam etti. Sunucumuz baktı ki karşısında umutsuz bir vaka var, "Şu anda milyonlarca seyircinin karşısındasın, karar senin" diyerek, genci Allah'a ve izleyicilere havale etti.
Ne yalan söyleyeyim, sakız çiğnemeyi kimseye yakıştıramam. Hele böyle ağzını yayarak "Cak, cak" çiğneyenler bana çok antipatik gelir. Bırakın Türkiye'nin en önemli bilgi yarışmasında milyonlara karşı, ailemin büyüklerinin önünde bile sakız çiğnemeyi aklımdan geçirmem.
Bilemedim... Sanırım anormal olan benim.
Aklın yolu bir
Dün size FETÖ'cü Hakan Şükür'ün 2002 Dünya Kupası'nda attığı golün, kupa tarihinin en çabuk atılan golü olduğunu hatırlatan spiker Alper Bakırcıgil'in kendi açıklamasına dayanarak o dakika itibariyle görevden alındığını duyurmuş, yazının sonunda da "Ancak; spiker kardeşimiz, sadece bir futbol istatistiğini dile getirmiştir. Şükür'ün futbolcu kişiliği ile siyasi kişiliği farklıdır. Kovulma kararının ağır olduğunu ve yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum" demiştim. TRT'den yapılan resmi açıklamada Bakırcıgil'in uyarıldığı ve görevine devam ettiği açıklaması gelince sevindim.
Gaf kürsüsü
GQ dergisinin ödül töreninde Uraz Kaygılaroğlu, eski eşinin geçirdiği ölümlü kazadan söz ederken, arkada komiklik yapmaya çalışan Cem Yılmaz'ı uyarmak zorunda kaldı: "Burada ciddi bir şey anlatıyorum, lütfen..." (Her ödül töreninin komiği olmak zor zanaat!)
Zap'tiye
CemYılmaz'ı yeni gösterisinde seyirciler arasında nafaka için şapka dolaştırırken görür müyüz acaba?
Ne demiş?
"Lukaku dünyaları kaçırdı demek yetmez, gezegenleri kaçırdı..." (TRT 1'de Hırvatistan - Belçika maçını anlatan Eren Koca'nın ilginç cümlesi)