İçinde tek kelime küfür geçmeyen, sırtını cinselliğe ve bel altı kaba esprilere dayamayan "organik" bir komedi filmi izlemek isteyenlere Kim Bu Aile? filmini şiddetle tavsiye ediyorum. Gidin ve doyasıya gülüp, iki saatliğine bile olsa hayatın boğazımızı sıkan acımasız ellerinden kurtulun...
Başroldeki Cengiz Bozkurt'ta acayip bir tılsım var. Hiçbir şey yapmasa, sadece yüzüne baksam beni güldürüyor. Bu etkiyi bir tek Kemal Sunal'da yaşamıştım. Bozkurt yine döktürmüş.
Hikaye, polislik mesleğine yeniden dönmek için bir mafya örgütünün peşine düşen, takipte paravan olması için kendine hırsız, pavyon kadını ve dolandırıcılardan kurulu bir düzmece aile tutan komiserin içine düştüğü komik durumu anlatıyor. Ama güldürürken de aksiyonu ve heyecanı eksik etmiyor. Ayrıca filmin "aile olmanın sadece genetik olmadığına dair" önemli bir alt metni de var.
Filmde muhteşem bir "oyunculuk yarışına" da alkış tutuyorsunuz. Türkiye'nin en yetenekli kadın oyuncularından Nurgül Yeşilçay komedide de iddialı olduğunu kanıtlıyor. Ferit Aktuğ ile Onur Buldu ise oynamamışlar da sanki karakterlerin ruhunu damar yoluyla kendilerine zerk etmişler. Beste Kökdemir de hem güzelliği hem de aksiyon ve dövüş sahnelerindeki performansıyla kadın kahraman arayan dönem dizilerine göz kırpıyor.
Çoluk çocuk maaile çıkın çıkın gidin derim...
Kusursuz Gezegen'in söylediği
BBC Earth kanalında ne zaman rastlasam kumanda aletimi sehpaya bırakıp hayranlıkla izlediğim bir belgesel var: Kusursuz Gezegen... Dünyanın akıl ermez eko sisteminin nasıl tıkır tıkır işlediğini, doğanın şapka çıkartılacak mekanik mühendisliği karşısında insana ait her türlü zekaya nasıl selam durulması gerektiğini öyle güzel anlatıyor ki, en azılı ateisti bile 15 dakika sonra imana getirir. Çünkü böyle bir sistemi yönetebilecek bir erdemin sahibi sadece Allah-ü Teala olabilir.
Son bölümün konusu, hayvanların muson yağmurları gibi periyodik doğa olaylarına, gel-gitlere, yağmur ormanlarındaki düzenli sel baskınlarına karşı nasıl tedbir aldıklarıydı. Amazon'un meşhur kırmızı karıncaları -ki ısırdıkları zaman hissettirdikleri acı yüzünden "kurşun karıncaları" olarak da bilinirler- sel bastığında kollarını birbirine kenetleyerek kocaman bir canlı sal oluşturuyorlar. Kollarındaki tüylerin arasında yer alan minik hava kesecikleri onları tek başlarına su üstünde tutmaya yetmiyor ama hep birlikte olunca onları yüzdüren kocaman bir hava yastığına dönüşüyor. Böylece suyun üzerinde yol alarak kendilerini daha emniyetli bir yere taşıyorlar. Yani... "Birlikten kuvvet doğar" sözünün belgeselcesi... Şu günlerde almamız gereken dersin, minicik karıncalardan gelmesi ne kadar da manidar...
Gezegen gerçekten de kusursuz. Tek kusuru, insanlara da ev sahipliği yapması. Dünyamız geçmişinde büyük bir günah işlemiş olmalı ki, başına insan denilen bela musallat edilmiş.
Hayvan sevgisi niye arttı?
Mutlaka siz de gözlemliyorsunuzdur, çevremizde evcil hayvan besleyenlerin sayısının büyük bir hızla arttığını... Bunun en büyük kanıtlarından biri de hemen her köşe başında açılan petshop'lar ve veteriner klinikleri... Benim de şu an evimde beslediğim iki, sokakta baktığım bir kedi ve evlat edinip sitenin girişine kulübesini inşa ettiğim bir sokak köpeğim var.
Hayvan sevgisinin toplumda gelişmesi güzel. Özellikle de çocuklara hayatın başında canlıları sevmenin, onların sorumluluklarını üstlenmenin ne kadar önemli olduğunu öğretmek çok değerli. Gelin görün ki, bu hayvanlara yöneliş aynı zamanda beni endişelendirmiyor da değil. Sevgiyi, ilgiyi, sadakati, güveni hayvanlarda aramak, aslında insanlığımızın azaldığının da bir göstergesi değil mi? Yalanı, entrikayı, aldatmayı, sahtekarlığı bilmeyen hayvanlara bu kadar fazla yönelmemiz, insani erdemlerimizin giderek eksilmesinden olmasın sakın?
Prizmanın bu tarafından bakınca ışık daha farklı kırılıyor değil mi?
Gaf'let kürsüsü
Yunanistan'da Skai televizyonuna röportaj veren eski Dodoni Başpiskoposu, "Bir kadın oturduğu yerde ve istemezse tecavüze uğramaz" demesin mi?
Zap'tiye
Kandil, PKK'lı teröristlerin eylem yapmadan önce DNA örneklerini Kılıçdaroğlu'na göndermeleri için emir verir mi dersiniz?
Ne demiş?
Ankara'da römorkla park ettiği teknesi çalınan kaptan isyan etti: "Ankara'da deniz yok ama dümen çok..."