Çarşamba akşamı haber bültenlerini seyrediyordum. Kağıthane'de iki polisin yaralandığı olayı dehşetle izledim. Sokak kavgasını ayırmaya giden iki polis memuru bıçaklı bir saldırgan tarafından ciddi şekilde yaralanmıştı. Birinin göğsüne 15 dikiş atıldığı söyleniyordu.
İkinci haber ise Maslak'ta yaşanan dehşet verici olayı anlatıyordu. Uyuşturucu ticareti yaptığından şüphelenilen aracın içindekiler, iki yunus polisinin dikkatini çekmişti. Kimlik sordukları anda araç hızla uzaklaştı, yunuslar peşine takıldı. Araç bir gece kulübünün önünde durdu. İçeriden çıkan 60 kişilik grup polislere saldırdı. Polislerden biri, ciddi şekilde darp edildi.
Üçüncü haberin yaşandığı yer ise Los Angeles'tı. Bıçaklı saldırgan, elindeki silahı bırakmadığı için polis tarafından önce ikaz edildi, sonra vurularak öldürüldü...
Polis müdahalelerinin en fazla tartışıldığı iki ülke var. Biri, ABD... Diğeri, Türkiye... ABD'de polisin acımasız tavırları tepki yaratıyor. Bizde ise polislerin elinde silah tutan saldırganlara "aşırı hoşgörülü" davranması eleştiriliyor.
Siz bakmayın, sokakta anarşi ve kaos yaratmaya çalışanlara karşı polisin uyguladığı güvenlik yöntemlerini her fırsatta siyasi malzeme yapmaya çalışan terör sevicilerine... Polise tokat atan milletvekiline "gık" demeyen ama izinsiz gösteri yapıp, polise direndiği için gözaltına alınan öğretmenlere kol kanat geren sözde demokrasi havarilerine...
Benim polisimin, diğer ülke polislerinden olmayan bir "teçhizatı" var: Vicdanı... Bu uğurda bazen ölüyor, bazen yaralanıyor, sakat kalıyorlar. Ama "insanlıkları" polis rozetlerinin hemen yanında duruyor.
Her gün evden çıkarken ailesi ile helalleşen, ülkenin meydanında, dağında, denizinde canı pahasına görev yapan bu "insanlara" biraz daha saygı lütfen...
Babaların büyük gururu
Haber bültenlerine bakacak olursanız, memlekette sanki iyi hiçbir şey olmuyor. Neden? Çünkü meslektaşlarımın yaygın inanışına göre iyi haber "haber" değildir de ondan. Öyleyse bu pazar gününü "iyi" haberlere ayıralım:
Sosyal medyada turlarken Doktor Ömer Terzi'nin paylaşımına denk geldim. Down sendromlu baba, tam 25 yıl boyunca fabrikada çalışarak oğlunu okutmuş ve onun doktor olmasını sağlamış. Doktor Terzi, paylaştığı fotoğrafın altına "Mutluluğun resmi bu değil midir Abidin?" diye yazmış. Yetmez. Sadece mutluluğun değil, gururun, azmin, emeğin, sevginin de resmi...
Gelelim, haber bültenleriyle önüme düşen bir başka iyiliğe, güzelliğe... Gaziantep'te simit satan 15 yaşındaki Muhammet Enis Kartal, başının üzerindeki tablasıyla bir sokaktan geçerken orada açlık çeken sokak hayvanlarını gördü. Hiç tereddüt etmeden, satmak üzere fırından "ödünç" aldığı simitlerden bir kaçını doğrayıp, onlara verdi. Bir vatandaş da, yazarken bile ellerimi titreten bu güzelliği çekip, sosyal medyada paylaştı. Görüntü herkesin yüreğinde güller açtırdı. Haber ekipleri daha sonra Muhammet'in evine gittiler. Bir güzellik de orada yaşandı. Baba dedi ki, "Çalıştığım fabrika kapandığı için 15 gündür işsizim. Bizim çocuk da fırından veresiye aldığı simitleri satarak ailesine yardımcı olmak istedi. Oğlumla gurur duyuyorum, rızkını sokak hayvanlarıyla paylaştı..."
O gün ailenin sofrasına belki bir ekmek az konulmuştu. Ama o babanın gururu, ziyafet sofralarına denkti...
Zap'tiye
Fotoğrafa sosyal medyada rastladım. Kimin çektiğini saptayamadım, hakkını helal etsin. Tarih: 30 Ağustos 2022... Yer: Çanakkale, Kilitbahir... Üzerinde "Dur yolcu, bastığın yeri toprak deyip de geçme..." yazan yamacın üzerinde bir şimşek çakıyor.
O yazı, Mehmetçiğin rölyefi ve üzerinde dalgalanan Türk bayrağı bir ışık sağanağına tutuluyor. Dünyanın tüm efekt uzmanları bir araya gelse, Zafer Bayramı'nı kutlamaya karar veren doğa ananın eline su dökemez. Haksız mıyım?
Ne demiş?
Milyoner yarışmacısının aşırı soğukkanlılığı, sunucu Kenan İmirzalıoğlu'nu yormuştu: "Vallahi şekerim düştü..." Kadın ise hazırlıklı gelmişti: "Çantamda çikolata var, ister misiniz?"