80'li yılların başıydı. Onlar tanıştıklarında ben de yanı başlarındaydım. Sıkı arkadaş oldular önce. Biri okulun kız basketbol takımındaydı, diğeri de erkek... Antrenmanlara hep beraber gidip gelir olduk. Aralarında hiç aşk kıvılcımı yoktu aslında. Uzun süre de öyle devam etti zaten. Ta ki, yıllar sonra yeniden bir araya geldikleri ana kadar...
Sonra... Sonra Rasim Öztekin ile Esra Kazancıbaşı'nın, iki eski üniversite arkadaşımın evlendiklerine şahitlik ettim. Hem şaşırdım, hem çok sevindim. İkisi de pamuk kalpliydi çünkü. Rasim tiyatro ve sinemada ününe ün kattı. Esra, bizim atv Avrupa da dahil olmak üzere pek çok kanalda son derece kaliteli sağlık programları yaptı, dergilere, eklere makaleler yazdı.
En sevdiğim de onları sosyal medyadan takip etmekti. Hele ki Ayvalık'a geldikleri yaz günlerinde paylaştıkları şahane fotoğraflar, aşkın en kestirme tarifi gibiydi. Ama bir gün bir yıldız kaydı göğümüzden... Rasim aniden aramızdan ayrıldı. Esra'yı taziye için bile arayamadım. Sanki ararsam, Rasim'in gittiğine ikna edecekti beni. Oysa ben buna inanmak istemiyordum...
Esra'nın sosyal medyadan mahzun paylaşımları çok yaktı yüreğimi. Sonra köpekleri Diego da gitti Rasim'in ardından. Esra için iyice endişelendim. Ama o kendini yazmaya verdi. Kelimeler yaralı ruhuna merhem oldu ve ortaya 'Sonsuz Aşk Rasim'im' kitabı çıktı. Esra, yüreğinde biriken tortuyu paylaştı hepimizle. Bir de güzel misyon yükledi eserine. Geliri ÇYDD Rasim Öztekin Tiyatro Vakfı'na bağışlanacaktı kitabın...
Aşkın varlığına olan inancı kaybolmaya yüz tutan varsa, okusun bu kitabı. Okusun ve "sonsuz aşk" nedir öğrensin, iyice bir ikna olsun gerçek aşkların hâlâ yaşandığına...
Bir icat çıkardım!
Bu senenin kadın modasında göbeği açıkta bırakma furyası hız keseceğe benzemiyor. Bu moda sayesinde göbek bağı kesim biçimine göre kimin ebesi kimdir öğrendik çok şükür... Özellikle genç kızlar bu kıştan itibaren zemheri soğuklarında bile göbeklerini açıkta bıraktılar. Tıp istatistiklerinde soğuğa bağlı böbrek ve idrar yolları hastalıkları eğer artış gösterdiyse sebebi bu moda akımıdır.
Durum böyleyken, tatilde beynime fazla oksijen gittiği için olsa gerek saksıyı çalıştırıp kendi çapımda bir icatta bulundum. Efendim, çeşitli ten renklerinde, üzerinde göbek deliği çukuru bulunan kalın kemerler hayal ettim. Kadınlar bu kemerleri, elbise ve tulumlarının üzerine takacaklar. Uzaktan bakıldığında göbeklerini açıkta bırakmış gibi görünecekler. Böylece hem hastalıktan kurtulacak hem de sarkık ve çirkin göbeklerini kamufle etmiş olacaklar. Nasıl ama?
NOT: Fikrimi çalmaya niyetlenen girişimcileri şimdiden uyarayım: Patent hakkımı çatır çatır alırım, ona göre!..
Kaz kafalılar
Geçtiğimiz hafta sosyal medyayı en fazla meşgul eden konulardan biri, Başakşehir göletindeki kazlardı. Suriyeli iki kadının göletteki kazları çalıp, çantalarına attıkları iddiası ve bununla ilgili görüntü hızla yayıldı. Anında da tepkiler çığ gibi büyüdü. Herkes göçmenlerin üzerine çullandı. En akil bildiğimiz kişiler tarafından "Bu kadarına da pes" başlıklarıyla paylaşımlar yapıldı.
Duruma polis de el atmak zorunda kaldı. Emniyet Müdürlüğü özel açıklama yapıp, kazların o iki kadına ait olduğunu, hayvanları göle bırakmak istediklerini ama özel güvenlik karşı çıktığı için geri götürdüklerini, görüntülerin de bu sırada kaydedildiğini açıkladı.
Diyeceğim o ki, mülteciler sorunu giderek gündemin en üst basamaklarına doğru hızla tırmanıyor. Bazıları da bilinçli ya da bilinçsiz olarak yangına körükle gidiyor. Konu, provokasyona ve dezenformasyona son derece açık. Birileri de çözüm ortağı olmak yerine sürekli yarayı kaşıyıp duruyor. Kaz kafalılar yüzünden ortalık yangın yerine dönmese bari...
Gaf'let kürsüsü
Bazı kendini bilmezler İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun aile mezarlığının üzerine gamalı haç çizmişler. Siyaset, hıyanet, garabet bir arada yaşanıyor artık.
Zap'tiye
Bodrum'daki beach'lerde bir kokteyli 3 bin 500 liraya servis ediyorlarmış. Kafayı bulduran alkol değil, adisyon!..
Ne demiş?
"Ağlayarak uyuyan kadın çaresizdir. Gözlerini silerek uyanan kadın ise tehlikelidir." (Sosyal medyadan)