15 Temmuz Cuma günü tek anını kaçırmadığım A Haber'in tek kelime ile "kusursuz" özel yayınında bir gaziyi ekranda ağırladılar. Adı Abdullah Ergül'dü. O zamanki ismiyle Boğaziçi Köprüsü'nde 5 kurşunla yaralanmıştı.
O anları anlatırken yeniden yaşıyor gibiydi. Köprü girişinde ayaklarından yaralanan bir kadını ateşin ortasından çıkarmak için yanına gitmiş. Kadını yerden kaldırmak için eğildiğinde bir başka genç ile kafa kafaya çarpışmış. Meğer o da aynı amaçla oradaymış. Gazi diyordu ki, "Hayatımda gördüğüm en güzel yüz, o yüzdü. Evladımdan bile daha güzeldi. O anda kafasından vuruldu ve üzerime düştü. Hangisine yardım edeceğimi şaşırdım. Kadın henüz hayattaydı. Onu kucakladım, tam götürürken bir mermi daha geldi. elimi delip, kadının başına saplandı. O da ölmüştü... Gerisini hatırlamıyorum. 4 kurşun daha yemişim..."
Abdullah devam etti: "Öncesinde köprü girişinde yaralılara yardım ediyor, üzerimizden çıkardığımız giysilerle yaralarına turnike yapıyorduk. Bir genç geldi ki, bacakları kurşunlarla paramparça edilmiş. Hepimiz birbirimize baktık. Kimsede yırtacak elbise kalmamıştı. O anda kenarda duran bir gömlek parçasına yöneldim. Kaldırınca içinden bir kol parçası düştü... 'Hiç olmazsa hızını yavaşlatırım' diyerek kolunu tank paletine sokanları gördüm ben... Oradaki maneviyatı anlatmaya kelimeler yetmez. 90 kiloluk o yaralı kadını kucakladığımda bir cep telefonu kadar hafif geldi bana. Sonra dedelerimizin anlattığı Seyit Onbaşı'yı hatırladım. Orada Çanakkale ruhu canlanmıştı..."
Allah bu ülkeyi vatansız, ezansız ve kahramansız bırakmasın...
Kuzuların sessizliği
Her hayırda bir şer vardır diye boşuna söylenmemiş. 15 Temmuz pek çok acıya sebep oldu. Ama aynı zamanda bir turnusol kağıdı işlevi görüp, kim gerçekten demokrasi aşığı, kim uşaklık peşinde, kim vatan sevgisi ile dolu, kim hain ortaya koydu.
Darbe girişiminin altıncı yılında bazı kesimler yine 'Kuzuların Sessizliği'ni oynadı. Ağızlarından darbeyi kınayan tek söz çıkmadı. Tıpkı o meşum gecede bir yandan ellerini ovuşturup, bir yandan tankların arasından sinsice süzüldükleri gibi...
Kuzuların Sessizliği... Neyse ki bu millet, sandık önüne geldiğinde ak koyun ile kara koyunu ayırt edecek bilince ve vicdana sahip...
Menüde zehirli balık var
TV 8'in yemek yarışması MasterChef'te perşembe akşamı son derece bilgilendirici bir bölüm vardı. Yarışmacı, seçmelere son derece riskli bir yemekle katıldı. Jüriye, Aslan balığı pişireceğini söyleyince "Tamam" dedim içimden, "Bu arkadaş, gıcık olduğu jüriye suikast için gelmiş..."
Malum, Aslan balığı son derece zehirli dikenleri olan istilacı bir tür. Dikenini batırdığında ya da gerektiği gibi temizlenmeden yendiğinde öldürücü olabiliyor. Kolay yayıldığı ve diğer balıkların yumurtalarıyla beslendiği için de Akdeniz'de ekolojik dengeyi tehdit ediyor.
Programda birkaç kez yapılan uyarıyı burada da tekrarlamakta fayda var. Eğer bu balığı temizleyecek tecrübeniz yoksa, uzman bir balıkçıda temizletmeden mutfağınıza sokmayın.
Peki yarışmacının ve jürinin akıbeti ne mi oldu? Yemeği çok beğenen jüri üyeleri, cesur yarışmacıyı oybirliği ile bir üst tura taşıdılar.
Bu arada Gıda Tarım ve Ormancılık Bakanlığı, Aslan balığının menülere girmesi için restoranları ve şefleri teşvik ediyormuş. Amaç, bu balığın daha fazla yakalanmasını sağlamak. Vallahi hiç merak etmesinler. Denizdeki hemen her canlı gibi Aslan balığının da kökünü kısa sürede kuruturuz evvel Allah...
Gaf kürsüsü
ABD'nin first lady'si Jill Biden, Latinler için "Taco (Bir çeşit Meksika dürümü) kadar benzersizler" deyince büyük tepki topladı.
Zap'tiye
Eskiden çocukları "Seni doktora götürür, iğne yaptırırım" diye korkuturlardı. Şimdi "Seni acile götürür, hasta yakınına veririm" diyorlar.
Ne demiş?
"Bize gerçek hastalar gelmez. Gerçek hastaların hasta ettikleri gelir.' (Bir psikoloğun sözü)